26 Ağustos 2007 Pazar

Derslerin İçeriği

1. Ders - İngilizce' ye Başlarken
2. Ders - İngiliz Alfabesi - English Alphabet
3. Ders - İngilizce İsimler-English Names
4. Ders - İngilizce İmla Kuralları - Spelling Rules In English
5. Ders - İngilizcede Adlar - Nouns
6. Ders - Pronouns - Zamirler
7. Ders - Sıfatlar - Adjectives
8. Ders-Adverbs-Zarflar
9. Ders - Fiiller
10. Ders - Yardımcı Fiiller
11. Ders - Modals: Özel Yardımcı Fiiller
12. Ders ''Have To'' Fiili
13. Ders Modal Benzeri - Quasi Modals
14. Ders - İngilizce'de Zamanlar
15. Ders - Simple Present Tense
16. Ders - Present Perfect Continous Tense
17. Ders - Present Perfect Tense
18. Ders - Basit Geçmiş Zaman – Simple Past Tense
19. Ders - Past Perfect : Mişli Geçmiş
20. Ders - Basit Gelecek Zaman – Simple Future Tense
21. Ders - Sürekli Gelecek Zaman – Future Continous Tense
22. Ders - Future Perfect Tense
23.Ders - Başka Gelecek Zaman Kipleri = Other Forms of Future Tense
24. Ders - İngilizce’de Zaman Kipleri ( Tenses) - Toparlama
25. Ders - Koşullu Cümleler
26. Ders - Active and Passive Voice = Etken ve Edilgen Çatı
27. Ders - Ettirgenler : Causatives
28. Ders - Direkt Anlatım ve Dolaylı Anlatım
29. Ders - Bağlaçlar = Conjunctions
30. Ders - İlgi Zamirleri ve Sıfat Cümlecikleri = Relative Pronouns and Relative Clauses

İngilizce - Türkçe Halife Ali'den Yöneticilere Tavsiyeler

İngilizce - Türkçe Halife Ali'den Yöneticilere Tavsiyeler

1) Halk’a karşı içinizde daima sevgi ve nezaket duyguları besleyin, onlara bir canavar gibi davranmayın ve onları azarlayıp, sert davranmakla başarı kazanacağınız fikrine kapılmayın.

Develop in your heart the feeling of love for your people and let it be the source of kindliness and blessing to them. Do not behave with them like a tyrant. Do not ever hold the view that rebuking and mistreating them will bring you success.

2) Müslüman olsun veya olmasın, herkese karşı eşit davranın. Müslümanlar; kardeşleriniz, Müslüman olmayanlar ise sizin gibi birer insandır.

Treat everybody equally whether Muslim or not. Remember that the Muslims are your brethren in religion and non-Muslims are your brethren in kind.

3) Affetmekten usanmayın, Cezalandırmakta acele etmeyin. Emriniz altında bulunanların hataları karşısında hemen öfkelenip, kendinizi kaybetmeyin.

Do not regret to have forgiven and take your time before punishing. Do not loose control of yourself by getting furious at the mistakes of your subordinates.

4) Taraf tutmayın, bazı insanları kayırmayın. Bu tür davranışlar sizi zulme ve spotluğa sevkeder.

Remain unbiased. Don’t give anyone preferential treatment. For, such acts will lead you to cruelty and tyranny.

5) Memurlarınızı seçerken zalim yöneticilere hizmet etmemiş, devletin suçlarından ve zulümlerinden kaçınmış olmalarına dikkat edin.

Select the civil servants among those who have not served cruel administrators and make sure that they’ve refrained from state crimes and cruelty in the past.

6) Yardımcılarınızı doğru, dürüst ve nazik kimselerden seçiniz. Bunlar arasında çıkar ummadan ve korkmadan acı gerçekleri söyleyebilenleri tercih edin.

Choose your deputies among straightforward, honest and kind persons. Prefer among them the ones that have the courage to cite bitter truths without considering self-interest.

7) Tayin edilecek kişiler konusunda araştırma yapmayı ihmal etmeyiniz.

Do not neglect to make investigations about the people to be designated for the positions.

8) Haksız kazanç ve ahlaksızlıklara düşmemeleri için, memurlarınıza yeterince maaş ödeyin.

Pay your staff sufficiently to avoid immoral acts and bribery.

9) Memurlarınızın hareketlerini kontrol edin ve bunun için güvendiğiniz samimi kişileri kullanın.

Control the behavior of your staff through people that you trust.

10) Mektup ve müracaatlara bizzat kendiniz cevap vermeye çalışın.

Do your best to respond the letters and applications personally.

11) Halkın güvenini kazanın ve kendilerini onların iyiliği için çalıştığınıza inandırın.

Earn the trust of the common people and make them believe that you work for the good of them.

12) Vaadinizden ve sözünüzden hiçbir zaman dönmeyin.

Never break your promise or word.

13) Esnaf ve tüccarlara dikkat edin, onlara gereken önemi verin. Fakat ihtikar, karaborsa ve mal yığmalarına izin vermeyin.

Be aware of merchants and tradesman and give them due importance. However, avoid excessive profits, black marketing and hoarding.

14) El sanatlarının gelişmesine yardım edin. Çünkü bu çalışmalar yoksulluğu azaltır, hayat standardını yükseltir.

Support handicrafts, for it will decrease poverty and raise standard of living.

15) Tarımla uğraşanlar, devletin servet kaynağıdır ve bir servet gibi korunmalıdır.

Those employed in agriculture are sources of wealth of the state and they should be protected like treasures.

16) Mukaddes görevinizin yoksul, sakat ve yetimlere bakmak olduğunu hiçbir zaman aklınızdan çıkarmayın. Memurlarınız onları incitmesin, onlara kötü davranmasın. Onlara yardım edin, koruyun ve yardımınıza ihtiyaç duydukları zaman huzurlarınıza çıkmalarına engel olmayın.

Keep in mind that it is your sacred duty to take care of the poor, disabled and orphans. Don’t let your employees offend and mistreat them. Help and protect them and allow them to come before you whenever they need you.

17) Kan dökmekten kaçının. İslami hükümlere gore öldürülmesi gerekmeyen kimseleri öldürmeyin.

Avoid blood shed. Kill no one other than those to be executed as per Islamic rules.

Ders 30 : İlgi Zamirleri ve Sıfat Cümlecikleri = Relative Pronouns and Relative Clauses

Ders 30 : İlgi Zamirleri ve Sıfat Cümlecikleri = Relative Pronouns and Relative Clauses


Sıfat cümlecikleri isimleri ve cümleleri nitelendirir, ilgi zamirleri ile kurulurlar. Bu nedenle, ilgi zamirleri ile sıfat cümlecikleri birlikte incelenmelidir. Sıfat cümleciği, cümleye ekstra enformasyon katar ve iki küçük cümleciği birleştirerek büyük ve komplike bir cümle meydana getirir.

Sıfat cümleciklerine başka adlar da verilir. Mesela:

restrictive = kısıtlayıcı veya nonrestrictive = kısıtlayıcı olmayan,

defining = tanımlayıcı veya non-defining = tanımlayıcı olmayan,

essential = asli (zaruri) olan veya nonessential = asli (zaruri) olmayan,

integrated = bütünleşik veya supplementary = ekleyici olan

2-İlgi zamirleri

İlgi zamiri, büyük bir cümle içindeki sıfat cümleciğini niteler. Bazen bağlaç görevi de yapar ama, bağlaçtan farklı olarak ismin de yerini alır. İlgi zamirleri aşağıdaki gibidir:

Who, whom, whose, which, that, whatever, whoever, whichever, whomever, .

Ayrıca,

What, when, where,why önemli ilgi zamirleridir ve İngilizce’de sık kullanılırlar.

3- Hangi İlgi Zamirini Nerede Kullanacağız?

a) İnsanlardan bahsederken kullanılan ilgi zamirleri:

Who, Whom, Whoever, Whomever

Bu ilgi zamirleri özne (subject) halindeyken:

Who, Whoever

Nesne (object) olduklarında:

Whom, Whomever

Kullanılır.

b) Bir yerden, şeyden, veya fikirden bahsederken kullanılan ilgi zamirleri:

Which, That

Verilen bilgi ana cümleciğin anlaşılması için kritik derecede önemliyse:

That

"That" en çok kullanılan ilgi zamiridir. Çünkü hem insanlar hem cansızlar ve hayvanlar için kullanılır. Başka bir deyimle, hem "who" hem de "which" yerine kullanılabilir.

Bu ilgi zamirinin çok kez cümlede ihmal edildiğini görürüz. Acaba ne zaman that kullanmaktan vazgeçebiliriz?

Genel Kural :Şayet cümle "that" olmadan kulağa daha iyi, daha ahenkli geliyorsa, cümleyi daha net daha anlaşılır hale getirdiği takdirde “that” den vazgeçilir.

Dikkat! Aşağıdaki sözcüklerin geçtiği cümlelerde "that" atılamaz:

all, any, only, it is(was), nobody, no one, somebody, someone, much, little, everything


Örnek:

All that I know is he is a hero. = Bütün bildiğim onun bir kahraman olduğudur.

It is the rain that damages the crop. = Ürüne zarar veren yağmurdur.

It was my friends that saved me from an fatal accident = Beni ölümcül kazadan kurtaranlar arkadaşlarımdı.


He is the only employee that the boss likes = O, patronun sevdiği tek elemandır.


Somebody (=Someone) that pleases him will be rewarded by him = Onu memnun eden birisi onun tarafından ödüllendirilecektir.

I wouldn’t forgive any mistake that he makes = Onun yaptığı hiçbir hatayı affetmem.

There isn’t much that you can do to correct this situation = Bu durumu düzeltmek için yapabileceğin fazla birşey yok.

I will communicate you everything that I learn = Öğrendiğim herşeyi sana ileteceğim.

I like no one (=nobody) that doesn’t have the feeling of patriotism = Vatanperverlik duygusuna sahip olmayan hiçkimseyi sevmem.

What is it that you’re looking for? = Aradığın nedir?

İs there anything that bothers you? = Seni rahatsız eden bir şey var mı?

Is it all that you ask of me? = Benden bütün istediğin bu mu?

Not 1: That ve which arasında kesin bir ayrım yapmak kolay değildir. Ancak, which’in daha resmi olduğu ve yazı dilinde yeğlenmesi gerektiği kabul edilir.

Not 2: "That" üstünlük bildiren kelimelerle birlikte kullanılır. Bu bir gramer zorunluluğudur.

Örnek:

He is the greatest gentleman that I’ve ever come across. = Karşılaştığım en büyük centilmendir.

It is the best results that count = Önemli olan en iyi sonuçlardır.

The article he wrote was the best that was ever written = Yazdığı makale yazılanların en iyisiydi.

I have signed the best contract that I’ve ever signed = Bu imzaladığım mukavelelerin en iyisiydi.
c) Whom

"Whom" özne değil nesnedir. Resmi (=Formal) bir ifadedir ve sadece yazılı İngilizce’de kullanılır.

Örnek:

Everybody needs someone whom he or she can trust = Herkesin güvenebileceği birisine ihtiyacı vardır.

The rich man didn’t want to know the poor people whom he gave money = Zengin adam para verdiği fakirleri tanımak istemedi.

d) Whose

Possessive = iyelik zamiridir. Canlı ve cansızlara ait mülkiyet durumunu bildirir.

"whose"dan önce ve sonra bir isim(noun) olmalıdır. Sonrasında bir zamir veya başka bir kelime gelemez. Sonrasında gelen ismin önünde the = belirlilik artikeli olamaz.

Örnek:

This is the writer whose novel we’ve read many times. = O, romanını defalarca okuduğumuz yazardır.


We feed the animals, whose milk feed us = Biz, sütü bizi besleyen hayvanları besleriz.

e) Birden fazla yer, eşya, fikir veya insana refere edildiğinde aşağıdaki ilgi zamirlerini kullanırız:

Whatever, Whichever, whoever, whomever,wherever

Örnek:

Whatever you say I won’t listen to you. = Ne söylersen söyle seni dinlemeyeceğim.

Whoever respects me I’ll respect him(her) too. = Beni sayanı ben de sayarım.

There are many kinds of sweaters in shop. Choose whichever suit you = Dükkanda çok çeşitli kazak var. Sana uyanları seç.

The students whomever the teacher gave good grades became so happy. = Öğretmenin iyi notlar verdiği öğrenciler çok mutlu oldu.

Wherever you go, I will find you = Nereye gidersen git, seni bulacağım.

Wherever multinational companies go, the international banks follow them = Çok uluslu şirketler nereye giderlerse, uluslararası bankalar onları izler.

f) Aşağıdaki zamirler bir grup içinde bazılarını tanımlarken kullanılır:

Of whom (canlılar için)

Of which (cansızlar ve hayvanlar için ) Kullanılır.

Örnek:

Nine empoloyees work in the company, of whom three are women. = Şirkette, üçü bayan olan dokuz eleman çalışır.

There are fifty houses on this street, of which seven belong to the same proprieter = Bu caddede yedi tanesi ayni mülk sahibine ait olan elli tane ev var.

Dikkat : İlgi zamirini izleyen sözler bir cümleciktir ve öncesindeki ismi niteler. Türkçe’ye tercüme yaparken, iki dil arasındaki yapısal fark nedeniyle, bu cümleciği isimden (noun) önce söylemek veya yazmak gerekir.


Örnek:


The contract (noun) which (ilgi zamiri) they signed. = Onların imzaladığı(aktettiği) kontrat.

The students who passed the exam. = Sınavı geçen talebeler

The woman that I love. = Sevdiğim kadın.

A life which is wasted. = Harcanan bir hayat.


4- Sıfat cümleciklerinin Tasnifi


Defining clauses = Tanımlayıcı cümlecikler ve

Non-defining clauses = Tanımlayıcı olmayan cümlecikler


olarak ikiye ayrılır. Sıfat cümleciklerinin büyük çoğunluğu tanımlayıcı cümleciklerden oluşur.


a) Tanımlayıcı Sıfat Cümlecikleri = Defining Clauses


Bu türde, sıfat cümlecikleri ifade edilmek istenen fikrin vazgeçilmez birer parçasıdır. Şayet cümleden çıkarılırsa, cümlenin geri kalan bölümü o fikri, görüşü tam olarak yansıtamaz.


Mesela,


The girl is coming to the party. = Kız partiye geliyor. (Ama hangi kız?)

The girl who (that) wrote this article is coming to the party. = Bu makaleyi yazan kız partiye geliyor.

Son cümledeki "who (that) wrote this article = Bu makaldeyi yazan" bölüm ihmal edilemez. Çünkü, cümlenin bu parçası olmadan partiye gelen kızı tanımlamak olanaksızdır.


Örnekler:


I know a boy who (that) eats soil. = Toprak yiyen bir çocuk bilirim(biliyorum).

The book which you were looking for was under the table. = Aradığınız kitap masanın altındaydı.

We are looking for someone whom we can trust. = Güvenebileceğimiz bir insan arıyoruz.

The book which you lent me is very interesting. = Bana ödünç verdiğin kitap çok ilginç.

The impression that I’ve got was all positive. = Elde ettiğim izlenim çok olumluydu.

The gentleman who gave you advises works free lance. = Sana öğütler veren bay serbest çalışır.

The woman whose son is a celebrity actor, is my neighbour. = Oğlu meşhur bir aktör olan kadın komşumdur.



b) Tanımlayıcı Olmayan Sıfat Cümlecikleri = Non-Defining Relative Clauses



Bu cümlelerden sıfat cümleciklerini çıkarınca, ortada yine anlamlı bir cümle kalır.



Bu tür cümleler parantez içi gibidir. Zaten, bazen parantez içinde yazılırlar. Ek bilgi ve açıklama verirler. Bu bilgi ve açıklamalar çok zaruri değildir. Başında ve sonunda virgül vardır. Bir bakıma parantez işaretinin yerini bu virgüller alır. Diyebiliriz ki, özne hakkında ilave ama pek de gerekli olmayan bilgi verirler.



Tanımlayıcı olmayan sıfat cümleciklefri pek tercih edilmeyen yapılardır. Çünkü, lafın uzamasına neden olurlar. Ancak, konuşma dilinde hemen hemen hiç yer verilmeyen bu yapıya, yazı dilinde oldukça sık rastlanır. Örnekler:






My wife, who had been on a business trip, came back home yesterday. = Bir iş seyahatinde olan eşim, nihayet dün eve döndü.






Dikkat : Tanımlayıcı olmayan sıfat cümleciklerinde “which, who, that gibi ilgi zamirleri kesinikle cümleden çıkarılamaz. Bu ilgi zamirleri olmadan cümleyi kurmak olanaksızdır.




Tanımlayıcı olmayan (non-defining) sıfat cümleciklerinde, iki virgülün kullanılması şarttır. Yoksa, cümle baambaşka bir anlam taşır. Örnekler:



The students, who worked hard throughout the year, have been awarded



The students who worked hard throuhout the year have been awarded. = Yıl boyunca sıkı çalışan öğrenciler ödüllendirildi.



Her iki cümlenin Türkçeye tercümesi aynıdır. Ama birinci cümlede, sıkı çalışan ve anlatanın da dinleyenin de bildiği talebelerden bahsediliyor. İkincisinmde ise, her sıkı çalışan talebenin ödüllendirildiğinden bahsediliyor.



**Tanımlayıcı olmayan sıfat cümleciği, "which" ilgi zamiri vasıtasıyla kendisinden önceki cümleyi niteleyebilir. Ancak, bu durumda "which" kullanılabilecek tek ilgi zamiridir, dikkat edelim.

Örnekler:



He gave me some pretty flowers, which was very kind of him. = Bana büyük bir nezaketle güzel çiçekler verdi.



Hamza won medals in wrestling with a wounded neck, which was incredible. = Hamza yaralı boynuyla madalyalar kazandı, (ki) bu inanılmaz bir şeydi.



Recep greeted everybody gently, which he had never done before. = Recep, daha önce hiç yapmadığı üzere, herkesi nazikçe selamladı.



5) Zamirsiz Sıfat Cümlecikleri = Temas Cümlecikleri = Contact Clauses

Sıfat cümleciğinde (relative clause) who, which, that ilgi zamirleri atıldığında, sıfat cümleciği, temas cümleciği (contact clause) olur..



Örnekler:



I’m afraid that’s all (that) I’ve got. = Korkarım ki, bütün sahip olduklarım bunlar.



The paint on the seat (that) you are sitting on is still wet = Oturduğun sandalyeki boya hala ıslak.



The ties (that) Cyril wears are awful. = Cyril’in taktığı kravatlar korkunç.



The horse (that) you were telling me about yesterday came in last. = Dün bana bahsettiğin at sonuncu geldi.



The man (who is) sitting at the desk is his director. = Masada outran adam müdürüdür.



6) Karışık Örnekler:



I can see that you’re really tired. = Çok yorgun olduğunu görebiliyorum (anlayabiliyorum).



Şayet verilen bilgi kritik değilse, uygun ilgi zamiri şudur.

"which"



The cigarette which she is smoking is a pall mall



İnsanlar için teamül aşağıdaki ilgi zamirinin kullanılmasıdır.

"who"



He is the person who ruined my life. = O hayatımı mahveden kimsedir.



İnsan, cansız ve hayvanlar için e hali aşağıdaki ilgi zamiriyle yapılır.



"whom"



I met the boy whom I lent some money. = Kendisine ödünç para verdiğim gence rastladım.



The only thing that I want is your happiness. = Tek istediğim şey senin mutluluğun.



7) When,Where, What ve Why İlgi Zamirleri ile Sıfat Cümlecikleri Yapılabilir.



Bu dört ilgi zamiriyle yapılan cümleler İngilizce’de oldukça yaygındır.



Örnek:



What I only want is your happiness = Tek isteğim mutluluğundur.



This is the park where I first met my wife = Bu, eşime ilk rastladığım parktır.



Tomorrow will be the day when our house will fill with joy = Yarın, evimizin neşeyle dolacağı gün olacaktır.



That’s the reason why I have warned you several times (veya That’s why I have warned you) several times= Seni birkaç kez ikaz etmemin nedeni budur.



8) Cümleciğin sonunda preposition varsa, ilgi zamiri hangisi olursa olsun atılamaz.



Örnekler:



The room which they are living in is so untidy. = İçinde yaşadıkları oda çok düzensiz.



The girl that you told me about is his fiance. = Bana bahsettiğin kız onun nişanlısı.

29. Ders - Bağlaçlar = Conjunctions

29. Ders - Bağlaçlar = Conjunctions

1 - Genel Bilgiler
İngilizceyi iyi öğrenmek istiyorsak, bağlaç konusuna hakimi olmamız gerekir..

Bağlaç = Conjuction :Iki cümleciği birbirine bağlar.

Zaten, conjunction bağlantı anlamına gelen “junc” kökünden türemedir. Burada dikkat edelim.: Bağlaç iki kelimeyi değil, bir kelimeyle bir cümleyi de değil, iki cümleciği bağlar.

I worked hard and I got promoted = Sıkı çalıştım ve terfi ettim.

Bu kullanımda “and” bir bağlaç olarak kullanılmıştır. Bağlaçları türleri itibariyle inceleyeceğiz.


2) Coordinating Conjunction = Koordine Eden Bağlaçlar

a) Iki cümlecik arasındaki bağlantıyı sağlar.
And = ve :paralellik arzeder. .
But = ama, ancak, fakat: zıtlık ifade eder.
Or = veya, yahut, ya da : alternatifteri gösterir.

Nor = ne de (or’un olumsuzu olup iki alternatiften hiç biri anlamındadır.)
So = bundan dolayı, böylece (sonuca götüren bağlaçtır.)
For = edat olarak,“için”; bağlaç olarak iki cümlecik arasında “zira” anlamındadır.
Yet = halbuki anlamındadır.
.

b) Bu bağlaçların uygulanmasında önemli iki temel özellik vardır. .

1 : Coordinating Conjunction bağlaçları mutlaka iki cümlecik arasında bulunurlar..

2 : Coordinating Conjunction bağlaçlarından önce mutlaka bir virgül (,) vardır

c) And, So, But Bağlaçları

Önemli Not: So = bundan dolayı, bu nedenle, böylece gibi anlamlarıyla sonuç bildirir. But = Fakat, ama,ancak demektir ve zıtlık bildirir.

It was snowing heavily so we cancelled the match. = Çok kar yağıyordu, bu nedenle (bundan dolayı) maçı iptall ettik.

He ran as fast as he could but he couldn’t win the race. = Olabildiğince hızlı koştu ama yarışı kazanamadı

And = ve, dahi anlamındadır. İngilizce’de bu bağlaç, Türkçe’de olduğundan daha sık kullanılır. İlginçtir ki, “ve” bağlacı Arapça’dan alınmıştır, gerçek Türkçe’de bu bağlaç yoktur.

The trade union asked for a twenty percent increase in wages and salaries and the company management accepted it. = Sendika, ücret ve maaşlarda yüzde yirmilik bir zam istedi ve şirket yönetimi bunu kabul etti.

Dikkat!! “and” “but ve “so” bağlaçlarında genellikle özne ortak olduğu için genelşlikle özne tekrar yazılmaz. İlaveten, bu kısaltmalarda virgul kullanılmaz.

Örnek:

The commander was tired but confident = Komutan yorgun ama kendinden emindi.

d) Yet, Or, Nor Bağlaçları

Yet = halbuki, oysa demektir ve “but” gibi zıtlık bildirir. Bu arada not edelim ki: günlük konuşmalarda daha pratik olduğundan “but” tercih edilir. “yet” daha ziyade yazılı İngilizce’ye aittir ve daha ileri bir İngilizce düzeyine işaret eder.

I was expecting him to be a great man, yet he amounted to nothing = Onun büyük bir adam olmasını bekliyordum halbuki o hiçbirşey olmadı.

Or = ya da, veyahut , yahut, veya anlamları taşımaktadır. Alternatif bildirir.




You must love family life or never get married = Aile hayatını sevmek zorundasın ya da hiç evlenmemelisin. .

I can go to a movie or stay at home = Sinemaya gidebilir veya evde kalabilirim.

Nor = Ne de anlamı taşımaktadır. Cümleye veya cümleciğe negatif bir anlam verir. “nor” bağlacının İngilizce’de istisnai sayılacak bir özelliği onu izleyen cümlenin devrik bir yapıda olmasıdır. Örnekler:

He didn’t contact his doctor nor did he call his family = Doktoruyla temasa geçmedi. Ne de ailesini aradı.

I don’t want to visit anybody nor do I want anybody to come to me = Kimseyi ziyaret etmek istemiyorum ne de kimsenin beni ziyaret etmesini isterim.

e) Independent Clauses = Bağımsız Cümlecikler

Önemli!!! Cordinating Conjunctions ile bağlanan cümleciklere İngilizce’de “independent clause” yani bağımsız cümlecik denir. Çok dikkat edilmesi gereken ve aslında şaşırtıcı bir yönleri vardır. O da, İngilizce’de çok önemli olan tense = zaman kipi uyumu bu cümleciklerde aranmaz. Her cümleciğin zaman kipi bir bağlaçla bağlandığı diğer cümleciğin kipinden farklı olabilir.

Örnek:

I have seen her several times, but I can’t recognize him now = Onu bir kaç kez gördüydüm ama şimdi kendisini tanıyamam.

I did my best and I am tired = Elimden geleni yaptım ve yorgunum.

f) Sentence Connector = Cümle Birleştiricileri

Bu gruptakler cümlecik değil de cümleler arasında bağlantı kurarlar. Bu özelliklerinden dolayı bağlaç tanımına uymazlar. Bu yüzden bunlara bağlaç değil de “cümle birleştiricileri” denir.

Bu yapılarda iki cümle vardır. Birinci cümle bitmiş, noktalanmıştır. Ama ikinci cümle birinci cümleyle ilişkilidir. İşte bu cümle bağlayıcıları ikinci cümlenin başında, ortasında veya sonunda olabilirler.

Çeşitli türleri vardır:

- Iki cümle arasında paralellik sağlayanlar:




Furthermore = Moreover = What’s More = In addition = Also = Bununla beraber, ilaveten, ek olarak, ayrıca, bir de, bununla birlikte, üstelik

Örnek:

We have welcomed our guests. Furthermore, we sent them back their home at our expense= Misafirlerimizi ağırladık. Ayrıca, masrafı üstlenerek onları evlerine geri gönderdik.

He is praised by his friends for the good results he got from the finals. Also, he is expecting to be rewarded by the school administration = Finallerdeki iyi sonuçlar nedeniyle arkadaşlarından övgü aldı. Ayrıca, okul yönetiminden ödül bekliyor.

Iki müstakil cümle arasında bir zıtlık ilişkisi kuranlar

However = Nevertheless = Nonetheless = On the contrary = Still = Buna karşılık, mamafih, tersine, aksine, ancak

Örnek:

Last Sunday, we were ready to receive company. However, noone showed up = Geçen Pazar misafir ağırlamaya hazırdık (istekliydik). Ancak, kimse gözükmedi.

Sonuç bildiren birleştiriciler

Therefore = Thus = Hence = As a result = Consequently = Bu nedenle, bu yüzden, bundan dolayı, sonuç olarak, neticede

Örnek:

There is a hospital in our neighbourhood. Therefore, we refrain from making noise = Semtimizde bir hastane var. Bu nedenle, gürültü yapmaktan kaçınıyoruz.

Yararlı Ayrıntı: “Therefore”, ikinci cümlede çeşitli yerlerde bulunabilir. Her üçünde de anlam aynıdır.

Örnek:

Cümle başında

The players were very tired after the match. Therefore, they needed some rest. = Oyuncular maçtan sonar çok yorgunlardı. Bu nedenle, dinlenmeye ihtiyaçları vardı.

Cümle ortasında (Daha iyi bir İngilizce’yi ifade eder)

The professor tried to be fair to his students. He, therefore, made an oral exam in addition to the three written exams. = Profesör, öğrencilerine adil davranmak istiyordu. Bu nedenle, üç yazılı sınava ek olarak sözlü bir sınav da yaptı.

Cümle sonunda (seyrek olarak kullanılır)

He was mistreated by his manager. He submitted his resignation, therefore. = Müdüründen kötü muamele gördü. Bu yüzden, istifa etti.

- Alternatif belirten birleştiriciler

Or else = Otherwise = Aksi takdirde, yoksa, olmazsa,

Örnek:

You have to attend the class. Or else, you will fail in the exam. = Derslere katılmak zorundasın. Yoksa, sınavlardan kalacaksın.

Watch your mouth. Otherwise, you will suffer. = Konuşmana dikkat et. Yoksa, zarar göreceksin.





3) Correlative Conjunction = Korelatif Bağlaçlar = İlişki Sağlayan Bağlaçlar

Korelatif bağlaçlar, ikili sözcüklerden oluşurlar ve her iki cümlecikte de bulunurlar.

Not only ..........but also = sadece değil ..........aynı zamanda

Örnek:

He is not only a successful manager but also a good father. = O sadece başarılı bir yönetici değil, aynı zamanda iyi bir babadır.


Both ..........and = hem..........hem de

Örnek:

She has both the courage and the will to get rid of difficulties she encounters = O, karşılaştığı zorlukla baş etmek için hem cesarete hem de iradeye sahiptir.


Either ..........or = ya ..........ya da (alternatif,tercih bildirir)

Örnek:

While shopping, you either need cash or a credit card = Alışveriş yaparken ya nakit ya da kredi kartına ihtiyacınız olur.


Neither ..........nor = ne ..........ne de..

Örnek:

I love neither flowers nor trees. = Ne çiçekleri ne de ağaçları severim.


Whether ..........or = gerek ..........gerekse (olsun ..........olsun)

Örnek:

I love my family whether they love me or not = Ailemi, onlar beni sevse de sevmese de severim.

I don’t care whether you go or stay. = Gitsen de kalsan da aldırmam.

* “also” de, da, ayrıca anlamına gelir. “as well” sözcüğü de aynı anlamdadır fakat daima cümle sonuna konulur.

* Not only ..........but also bağlacının kullanımında “not only” kısmı cümlenin başına alınarak da yazılabilir. Bunun nedeni, cümleciğe vurgu yapılmak istenmesidir.

I not only want to make money (=not only do I want to make money), but also earn respect = Ben sadece para kazanmak değil, aynı zamanda saygınlık kazanmak istiyorum.

4.) Adverbial (Subordinating) Conjunction = Zarf Bağlaçları

Bir zarf sözcüğünün yaptığı işi bir cümlecik de yapabilir. Bu durumda iki cümlecik olur ve birbirine bağlamak için de bir bağlaca ihtiyacımız vardır. Bu bağlaç “adverbial conjunction” olur.




Örnek:

I saw him last year. = Onu geçen sene gördüm.

Burada “last year” zarfının yaptığı işi bir cümlecik de yapabilir.

I saw him when I was at university. = Üniversitedeyken, onu gördüm.

a) Time Conjunction = Zaman bağlaçları.

Eylemin ne zaman yapıldığını belirlerler.

As soon as: ..........ir, ..........imez
As long as: ..........dığı sürece
Hardly / Scarcely ..........when: tam ............mıştı ki ...........oldu

When: ..........dığı zaman
After: ..........den sonra
Befor: ..........den önce
As: ..........iken
While: ..........iken
Just as: ..........tam iken
Until / Till: ..........ceye kadar
By the time: ..........ceye kadar
Once: ...........ce / ca
No sooner ..........than: .....mesi ile .....mesi bir oldu
Since: ..........dığından beri




Zaman edatları, sekizinci dersimizde ayrıntılı olarak incelenmiştir.





b) As ve While

Her iki bağlaç da “.........iken” anlamındadır.

As I was walking alone in the street, the policeman stopped me. = Caddede yalnız başına yürürken, polis beni durdurdu.

I witnessed a traffic accident while I was looking out of the window. = Pencereden bakarken, bir trtafik kazasına şahit oldum.

c) Just as





Tam …… iken

Genellikle past continuous zaman kipinde kullanılır. Bir hareketin olmak üzere bulunduğunu gösterir.

Örnek:

Just as I was entering the house, the baby started to cry = Tam ben eve girerken, bebek ağlamaya başladı.

d) By the time = until = till = …..’e kadar

“By the time” past tense ve future perfect tense ile kullanılır. “till”, “Until” bağlacının kısaltılmış halidir yani ikisi aynı anlama gelir.

Örnek:

By the time I got home, the visitors had left = Ben eve gelene kadar misafirler gitmişti.


By the time you learn how to behave, I will have left the country = sen terbiyeli olmayı öğrenene kadar ben memleketi terketmiş olacağım.

e) no sooner …… then

Örnek:

No sooner had I started to swim then it began to rain = Tam yüzmeye başlamıştım ki yağmur yağmaya başladı.

Bu bağlaçla kurulan cümleler “hardly…..when” ile de aynı anlama gelecek şekilde kurulabilir.

Örnek:

We had hardly seen each other when we separated = Tam birbirimizi görmüştük ki ayrıldık.

Not: “no sooner..........than” ve “hardly............when” bağlaçları vurgu için cümle başına alınabilir. Bu durumda, cümle devrik yapıda olur.


5) Cause Conjunction = Neden Bildiren Bağlaçlar





Because = As = Since = Seeing that = Now that = Given that = çünkü,…den dolayı, … olduğu için

Örnek:

I have failed the exam because I didn’t study enough = Sınavdan kaldım çünkü yeterince çalışmadım.

As it was a fine day, everybody went out = Güzel bir gün olduğu için, herkes dışarı çıktı.

Since you are a rich man, you can spend much money = Zengin bir insan olduğun için çok para harcayabilirsin.

Given that the circumstances are convenient, we have to start implementing the project = Koşullar uygun olduğundan dolayı, projeyi uygulamaya başlayabiliriz.

b) Due to the fact that =Owing to the fact that= Because of the fact that = On account of the fact that = In view of the fact that = ..........den dolayı

Örnek:

Due to the fact that the economy was in recession, the company cut down its production = Ekonominin durgun olması gerçeği karşısında, şirket üretimini azalttı.

Bu cümlede “due to the fact that” ile aynı anlama gelmek üzere “owing to the fact that” kullanılabilir.


6) Zıtlık bildiren Bağlaçlar = Concession Conjunctions

Though = Even though = Although= Despite the fact that = In spite of the fact that = ……’e rağmen

Örnek:

Despite the fact that (=In spite of the fact that) his company was going bankrupt, he continued his extravagant life. = Şirketinin iflasa gidiyor olmasına rağmen, pahalı yaşamına devam etti.

Whereas = While = Halbuki , Oysa

Örnek:

Nobody gave him a hand when he was in difficulty, whereas (=while) he had been helpful to everybody in past. = Zor zamanında ona kimse yardımcı olmadı, halbuki o geçmişte herkese yardımcı olmuştu.

However = Ne kadar…..olsa da …

Örnek:

However hard he tries, he can’t get anything from his work = Ne kadar gayret ederse etsin, çalışmalarından bir sonuç alamıyor.

Whatever

Örnek:

Whatever he does, he can’t please his wife = Ne yaparsa yapsın karısını memnun edemiyor.

Whatever your ideas are, you have to explain them = Fikirlerin her neyse, onları açıklaman gerekir.

Whatever your problem is, you have to tackle it = problemin ne olursa olsun, onunla halletmelisin..

No Matter

Örnek:

No matter what happens, I will stand by you = Ne olursa olsun seni destekleyeceğim.

7) Sonuç Bildiren Bağlaçlar = Result Conjunction

So that

Örnek:

I was so embarrassed that I wanted to die = O kadar utandım ki ölmek istedim.

She is so beautiful that everyman in the town fell in love with her = O kadar güzel ki, şehirdeki her erkek ona aşık oldu.


Such that




Örnek:

He is such an idiot that he may make every foolishness = O öyle bir salak ki, her türlü aptallığı yapabilir.


8) Amaç Bildiren Bağlaçlar = Purpose Conjunctions

In order to = …-mek,-mak için

Örnek:

I have spared much money in order to afford a car = Araba alacak mali güce ulaşmak için para biriktirdim.

In order to avoid possible problems, we have taken strict measures = Muhtemel sorunları önlemek için sert önlemler aldık.

* “in order to” yerine sadece “to” da kullanılabilir.

Örnek:

We all went out for a picnic to get some fresh air = Temiz hava almak için hepimiz pikniğe gittik.

In order that

Örnek:

In order that I could watch the football match on TV, I kicked everybody out of the room = Futbol maçını seyredebileyim diye herkesi odadan kovdum.

So as to

Nispeten daha üst seviye İngilizce’de kullanılır.

Örnek:

We have arranged everything for the party so as to please all the guests. = Partide tüm konukları memnun edecek şekilde herşeyi düzenledik.

I am leaving the house immediately so as not to miss the airplane = Evden uçağa kaçırmamak için (uçağı kaçırmamak üzere) hemen çıkıyorum.

They made the meeting at a quiet place so as not to hear the noise of the traffic. = Toplantıyı trafiğin gürültüsünü duymayacak şekilde sakin bir yerde yaptılar.


So that

Örnek:

Please stand up so that I can see how tall you are = Lütfen ayapa kalk ki ne kadar uzun olduğunu görebileyim.

So

Örnek:

It is rush hour so be careful when you are driving = Bu saat iş saati bu nedenle saraba sürerken dikkatli ol.


9) Beklenti İfade Eden Belirten Bağlaçlar = Expectation Conjunction


In case = Just in case

Amerikan İngilizcesi’nde “just in case” yaygındır.

Örnek:

You have to take an umbrella with you in case it rains = Yağmur ihtimaline karşı yanına şemsiye almalısın.

I will punish you in case you disobey the rules = Kurallara itaat etmemen halinde seni cezalandıracağım.

Just in case a fire breaks out, we should have several fire distinguishers. = Yangın çıkması halinde birkaç yangın söndürücümüz olmalı.

Lest

Az kullanılan bir bağlaçtır. Üst düzey İngilizcedir.

Örnek:

The children obey their parents lest they cut down their pocket money = Çocuklar, cep harçlıklarını azaltmasınlar diye ebeveynlerine itaat ediyorlar.

The technician control everything carefully lest no problem arises during the operation = Teknisyen, operasyon sırasında hiç sorun çıkmasın diye herşeyi dikatlice kontrol etti.





For fear that = ..korkusuyla

Örnek:

She left her husband for fear that he should give her a beating = Onu döver korkusuyla kocasını terketti.

The colonel forbid the soldiers to light fires for fear that the enemy might locate them = Albay düşman yerlerini tespit eder korkusuyla askerlerin ateş yakmasını yasakladı.

28. Ders - Direkt Anlatım ve Dolaylı Anlatım

28. Ders - Direkt Anlatım ve Dolaylı Anlatım

Ders 28 : Direkt Anlatım (Direct Speech) ve Dolaylı Anlatım = (Indirect Speech veya Reported Speech)

1-Giriş

Direkt anlatım = Direct Speech, konuşan veya yazanın meramını dolaysız olarak kendi ağzından anlattığı anlatım şeklidir.
Dolaylı anlatımda ise, (Indirect Speech = Reported Speech) konuşan veya yazanın bir olayı, oluşumu vs. başkasının ağzıyla anlatmasıdır. Aslında olay veya hareket yaşayanın veya yapanın dışında olan birisi tarafından söylenir, rapor edilir.
Reported Speech ifadesinin nedeni budur.Daha kestirmeden söyleyelim; birisinin söylediği cümleyi aktarmaya reported speech denir. Konuşma dilinde daha çok kullanılır.

Gerçekten, söylenen veya yazılan bir söz iki türlü iletilebilir. Birincisi direkt, dolaysız ifadedir. Mesela,

Direkt Anlatım = Direct Speech: I want to see my aunt.= Teyzemi görmek istiyorum.

Dolaylı Anlatım = Indirect Speech = Reported Speech

He said (that) he wanted to see his aunt. = Teyzesini görmek istediğini söyledi.

Birinci cümlede bir kimse, kendisiyle ilgili bir isteği bizzat kendisi söylüyor. Teyzesini görmek isteyen ve bunu söyleyen aynı kişidir. Yani, cümle dolaysız bir anlatımı gösteriyor. Gördüğünüz gibi, cümlede iki taraf vardır.

a) Eylemi yapan ve ayni zamanda onu anlatan veya yazan.
b) Eylemi dinleyen veya okuyan ve başkalarına anlatan

İkinci cümlede ise, fiilin sahibi başka, olayı anlatan veya yazan başkadır. Yani, teyzesini görmek isteyen başka, (mesela Ahmet) bunu dinleyenlere veya okuyanlara anlatan başkasıdır (mesela, Leyla).

Bu nedenle, bu tür cümlelere indirect speech = dolaylı anlatım veya bence daha da yerinde olarak reported speech = rapor edilen anlatım denir. Gerçekten olay veya hal üçüncü bir kişi tarafından muhataplara sözlü veya yazılı olarak iletilir. Bu nedenle, dolaylı anlatımda üç taraf vardır.

a) Eylemi yapan, hali yaşayan,
b) Bunu görerek muhataplara anlatan veya yazan üçüncü kişi,
c) Olayı üçüncü kişiden dinleyen veya okuyan muhatap(muhatap = hitap edilen).

Eğer aktarılan eylem geçmişte yapılmış ise, cümle geçmiş zaman olur.

2- Genel Kurala Dikkat : Dolaylı anlatımdan bahsederken, genellikle geçmişten bahsederiz. Çünkü, konuşma genellikle artık geçmişte kalmıştır. Bu nedenle dolaylı anlatımdaki fiiller de geçmiş zamanlara aittir. Bu durum sağduyuya çok uygundur.

Dolaylı anlatımın en yaygın zaman kipi basit geçmiş zamandır = Simple Past Tense


Örneğin :

I am going to school. = Ben okula gidiyorum. = Direct Speech = Direkt anlatım = Orijinal cümle

He said he was going to school. = O okula gittiğini söyledi. = İndirect (Reported) Speech = Dolaylı anlatım

Başkasının sözlerini dolaylı anlatımla(reported speecch) aktarırken orijinal cümle aynen kullanılmaz., onda bazı değişiklikler yapmak zaruri olur. Şöyle ki ;

a) Zamir genellikle değişir. Mesela, ben (I) yerine, o, biz, onlar, (he,she, we, they) geçer.

3- Kullanılan zaman kipi kural olarak bir zaman kipi geriye gider.

Reported Speeech’te zaman kipi ayarı yapılırken aktarılan cümle bir tense geri atılarak ifade edilir.

Direct speech Reported speech
Simple present tense Past simple tense
Present continuous tense Past continuous tense
Past simle tense Past perfect tense
Past continuous tense Past perfect continuous tense
Present perfect tense Past perfect tense

Örnek :

Orijinal Cümle = Direct Speech = I’m going to come. = Ben geleceğim.

Reported Speech = He said (that) he was going to come. = O geleceğini söyledi.

Direct Speech : I have ben to London several times. = Londra bir kaç kez bulundum.

Reported Speech = She said (that) she had been to London several times.

Direct Speech : I made too many mistakes. = Çok fazla hata yaptım

Reported Speech : He said (that) he had made too many mistakes.

Direct Speech : You will be sorry for what you did. = Yaptığından dolayı pişman olacaksın.

Reported Speech : He said (that) I would be sorry for what I had done.


Direct Speech : We can communicate smoothly = Sorunsuz iletişim yapabiliriz.


Reported Speech : They said (that) they could communicate smothly. = Sorunsuz iletişim kurabildiklerini söylediler.

4-Aşağıdaki zaman kiplerinde raporlanan olayın kipi değişmez.

Present simple

Present continous

Present perfect veya

Future simple

Zaman kiplerinde, kip değişikliği yapılmayabilir.

Örnek:

Direct Speech : “I am very sick.”

Indirect Speech: She says / is saying / has said / will say (that) she is very sick.

Direct Speech: The concert is a fun = Konser eğlenceli

Indirect Speech: He says the concert is a fun = O, konserin eğlenceli olduğunu söylüyor.

Direct Speech: I play basketball everyday. = Hergün basketbol oynarım.

Indirect Speech: She has said that she plays basketball every day. = O, hergün basketbol oynadığını söylemişti.

Direct Speech: I often enjoy myself. = Sık sık keyfime bakarım (eğlenirim).

Indirect Speech: Emre will say that that he often enjoys himself = Emre, sık sık keyfine baktığını söylüyor.

Direct Speech: I will answer the phone

Indirect Speech: She is saying that she will answer the phone.

Direct Speech: They don’t know you

Indirect Speech: She says that they don’t know me


5- Zaman Değişikliğinin Yapılmadığı Durumlar:

a)Talimatlar = Instructions

Direct: Read the manuals carefully = Talimatnameleri dikkatlice okuyun

Indirect Speech: The manager told the staff to read the the manuals carefully. = Müdür elemanlara talimatnameleri dikkatle okumalarını söyledi.

b) Süren bir konuşmada = Ongoing speech

Direct Speech: I am so tired.= Çok yorgunum.

Indirect Speech: You are telling me that you are so tired. = Bana çok yorgun olduğunu söylüyorsun.

Direct Speech: I am going home now = Şimdi eve gidiyorum.

Indirect Speech: You are telling me that you are going home = Bana, eve gideceğini söylüyorsun.


c) Mektubun içeriğini belirtirken = Stating the contend of a letter

Direct : Everything is going fine (Mektup) = Herşey yolunda gidiyor.

Indirect Speech: The letter says that everything is going fine = Mektupta, herşeyin yolunda gittiği yazıyor.


d) Genel gerçekler, tarihi olaylar ve atasözleri = General facts, historical events and proverbs

Direct Speech : Ataturk was born in 1881. = Atatürk 1881 yılında doğdu.

Indirect Speech: Rhe teacher told us (that) Ataturk was born in 1881. = O, Atatürk’ün 1881 yılında doğduğunu söyledi.

Direct Speech: What is the boiling point of water ? = Suyun kaynama noktası nedir?

Indirect Speech: The teacher asked the students what the boiling point of water is. = Öğretmen öğrencilerine suyun kaynama noktasının ne olduğunu sordu.

Direct Speech: Actions prove the word = Hareketler sözü kanıtlar

Indirect Speech: She said that actions prove the word.

e) Sık yapılan eylemler = Frequent actions

Direct Speech: I go to theatre frequently. = Çok sık tiyatroya giderim.

Indirect Speech = He told me that he goes to theatre frequently.

f)Alışkanlık haline gelmiş eylemler = Habitual actions

Direct Speech: I smoke a pack of cigarettes daily. = Günde 1 paket sihara içerim.

Indirect Speech: He said that he smokes a pack of cigarettes daily. = O, günde bir paket sigara içtiğini söyledi.

6-Past simple ve past perfect kipinde veya should/would formunda ise, rapor edilen sözler artık farklı bir açıdan görülür. Konuşma artık uzaktadır ve geçmişte bir dizi halinde meydana gelen olaylar olarak algılanır. Zaman kipleri otomatik olarak değişir.

Örnek:

Direct Speech: I am a worker, and I have worked for ten years. = Ben bir işçiyim ve 10 yıl çalıştım.

Indirect Speech: He said (that) he was a worker and had worked for ten years. = İşçi olduğunu ve 10 yıl süreyle çalşmış olduğunu söyledi.


7- Zaman ve yer zarfları değişikliğe uğrayabilir.

Here = there
There = there
Now = then, at that moment,
Yesterday = the day before, the previous day
Today = that day
Tomorrow = the following day, the next day,the day after
This = the That = that
These = those
Those = those
Ago = before
Next (week, month, year...)= the following (week, month, year)
Next year = the year after.
This = that
Tonight = that night
Last (year, month, week...) = The (year, month , week...) before.

Örneğin:

Last night = the night before veya
The previous (year, month, week...)

Ago = previously, before


Dikkat!!! Bazen, zaman zarfı için eş değer bir kelime koymak gerekmez.

Örnek:

Direct Speech: I am coming to see you now = Seni şimdi görmeye geliyorum.

Reported Speech: He said that he was coming to see me = Beni görmeye geldiğini söyledi.

Burada “now” yerine “then” kullanmaya gerek yok.

Dikkat!!! : Direct Speech cümlesinde yer alan “this” kelimesi yerine “the” gelir. Ancak, “this” üzerine vurgu konursa “that” olabilir.

Direct Speech: This car is not safe = Bu araba güvenli değil


Reported Speech: He said that the car was not safe

8- Geçmiş zamanları (past tenses) rapor eden fiillerden (reporting verbs) sonra aşağıdaki kip değişiklikler otomatikman yapılır.


Direkt Speech - Direkt Anlatım Reported Speech – Rapor Edilen

make (makes) made
is(am) making was making
are were
will would
have/has made had made
shall/will make should/would make
should/would make should/would have made
should/would (kibar anlatım veya istek) değişmez
must had to
mustn’t wasn’t/weren’t/ had to
can could
could could
may might


9) Zaman Kipine Göre Dolaylı Anlatım

Direct speech Reported speech

present simple past simple

I am happy He said (that) he was happy

I work He said (that) he worked

present continuos past continuos

I am feeling sad He said(that) he was feeling sad

I am running He said (that) he was running

past simple past perfect

I was broke He said(that) he had been broke

I sat down He said(that) he had sat down

present perfect past perfect

I have been upset He said(thaT) he had been upset


I have smiled He said(that) he had smiled

present perfect continuos past perfect continuos

I have been feeling blue He said(that)he had been feeling blue

I have been learning He said(that)he had been learning

Future simple conditional

I will be pleased He said(that) he would be pleased

I will leave He said(that) he would leave

Future perfect simple conditional perfect I will have been dead He said(that) he would have been I will have gone He said(that) he would have gone


10) Alıntı Sözlerin Dolaylı Anlatıma Çevrilmesi – Quoted Speech

Quoted Speech kişinin sözlerini aynen aktarmada kullanılır. Reported Speech’in tersidir. Quoted Speech’te kişinin söyledikleri iki tırnak arasında (“..”) gösterilir. İngilizce’de bu işaretlere “Quotation Marks” denir. Aynen alıntı sözlerde kip ve kişi değişimi olmaz. Cümle orijinal haliyle kalır ama iki tırnak (quotation marks) arasında gösterilir. Alıntı sözlere hikayelerde, haberlerde ve akademik çalışmalarda da sıkça rastlarız.


Örnek:

“You must work harder” = “Daha sıkı çalışmalısın”

The teacher warned me (that) I had to work harder.

“Watch the enemy” = “Düşmanı izle”

The commander ordered the soldiers to watch the enemy = Komutan askerlerine düşmanı izlemelerini emretti.

“Close the window, please” = “Camı kapatır mısın lütfen” .

My wife asked me to close the window. = Eşim camı kapatmamı istedi.

“ I go to the bank every Monday.” = Her Pazartesi bankaya giderim.

The businessman said (that) he went to the bank every Monday. = İşadamı her Pazartesi bankaya gittiğini söyledi.

“ I am going to the circus ” = Sirke gidiyorum.

My girlfriend said (that) she was going to the circus. = Kız arkadaşım sirke gittiğini söyledi.

“We have been to a supermarket.” = Süpermarkete gittik

They said (that) they had been to a supermarket. = Süpermarkete gittiklerini söylediler.

“ I went to my home town.” = Memleketime gittim.

The solder said (that) he had gone to his home town. = Asker memleketine gittiğini söyledi.

“ I will visit my sick uncle. ” = Dayımı ziyaret edeceğim.


The nephew said (that) he would visit his sick uncle. = Yeğen amcasını ziyaret edeceğini söyledi.


“ I can swim in deep water. ” = Derin sularda yüzebilirim.


The swimmer said (that) he could swim in deep water. = Yüzücü derin sularda yüzebileceğini söyledi.


“ You may go into the patient’s room. ” = Hastanın odasına girebilirsin.


The doctor said (that) I might go into the patient’s froom. = Doktor, hastanın odasına girebileceğimi söyledi. Ya da The doctor allowed me to enter the patient’s room = Doktor, hastanın odasına girmeme izin verdi.

“ I might meet her somewhere” = Ona bir yerde tesadüf edebilirim.

He said (that) she might meet her somewhere. = O, ona bir yerde tesadüf edebileceğini söyledi.

“ I must see the director. ” = Müdürü görmem gerekir.

She said (that) she had to see the director. = O, müdürü görmesi gerektiğini söyledi.

“ I have to check everything” = Herşeyi kontrol etmem lazım.

The Auditor stated (that) he had to check everything. = Denetici herşeyi kontrol etmesi gerektiğini belirtti.

” I ought to be more carefull.” = Daha dikkatli olmam lazım.

She said (that) she ought to be more carefull. = O, daha dikkatli olması gerektiğini söyledi.

“Go to your own room.” = Kendi odana git.


My father told me (that) to go to my own room. = Babam kendi odama gitmem gerektiğini söyledi.


“ Do you like oranges?” = Portakal sever misin?


I asked him if (whether) he liked oranges = Ona portakal sevip sevmediğini sordum.


11- Say ve Tell

“Say” ve “tell” benzer anlamlara sahiptir. İkisi de kişilerle iletişimde bulunma anlamını vermektedir. Bu iki fiill, dolaylı ifadeleri başlatır. Ancak say ve tell farklı şekilde kullanılmalıdır.

Şöyle ki, “say” , dolaylı anlatımda hiçbir zaman infinitive (mastar) ile kullanılmaz. “tell” ise hiçbir zaman fiilen söylenen sözler ile kullanılmaz ve daima şahıs nesnesi ile birlikte kullanılır.

Dolaylı anlatımda emirler, mastar cümleleri olur ve tell, order, command, ask, wonder gibi fiillerden sonra kullanılır ve hitap edilen şahıs için bir zamir kullanılır.

Örnek:

Direct Speech : Bring me a pen = Bana bir kalem getir

Reported Speech: He asked me to bring him a pen. = Ona bir kalem getirmemi söyledi.


Direct Speech: Go away = Defol git!


Reported Speech : He told me to go away = Bana defolup gitmemi söyledi.

Direct Speech: Pay the bill at once! = Hesabı hemen öde.

Reported Speech : The waiter told us to pay the bill at once = Garson, bize hesabı hemen ödememizi söyledi.

Direct Speech: Pick up the flowers! = Çiçekleri topla !

Indirect Speech = He ordered her to pick up the flowers= Ona çiçekleri toplamasını söyledi.

Reported Speech ifadelerinde “tell” fiilinden sonra “me,him,her,it,us,you,them” ifadeleri kullanılır. Aynı şey “say” fiili için geçerli değildir. Araya “to” girmesi şarttır.

Örnek:

He told me that he went to Ankara = Bana Ankara’ya gittiğini söyledi.

He said to me that he went to Ankara = O, Ankara’ya gittiğini söyledi.

Dikkat : “Say”" fiilinde object den önce “to ” kullanılır.

Örnek:

She said to me that she passed the exam = Bana sınavdan geçtiğini söyledi.

Halbuki,


She told me that she passed the exam. = Bana sınavdan geçtiğini söyledi.

Arda said to Emre that he had done his job very well. = Arda Emre’ye işini çok iyi yaptığını söyledi.


Say ve Tell Fiillerinin Direct speech’te Kullanımı

“Say” fiilini direct speech ile kullanabiliriz. Bir bilgi veya talimatı direct speech ile aktarmak istediğimizde “tell” fiilini kullanırız.
Say fiili direct speech sorularında kullanılır ancak tell kullanılmaz.

He said: "Do you play piano?" = O , “Piyano Çalıyor musun?” dedi.


Ama, he told “ do you play the piano” yanlıştır.

Aşağıdaki ifadelerde, sadece “tell” kullanılır, “say” kullanılamaz.

tell (someone) a story = birisine hikaye anlatmak

tell (someone) a lie = birisine yalan söylemek

tell (someone) the truth = birisine gerçeği söylemek

tell the future (= to know what the future will bring) = geleceği okumak

tell the time (= know how to read a clock) = birisine saati söylemek

12- Beyanatlar = Statements

Beyanat; yazılı veya sözlü açıklama, ileri sürülen mütalaa ve görüş, demeç, rapor gibi hepsi birbirine benzer anlamlara sahiptir. Devlet adamları ve politikacıların ülke ve dünya meseleleri hakkında sık sık beyanat verdikleri malumdur.
Beyanatların reported speech’ e aktarımında yaygın olarak “say” ve “tell” fiilleri kullanılır.

Bunun dışında;


Agree = kabul etmek
Accuse (of) = suçlanmak
Add = eklemek
Argue = tartışmak
Answer = cevaplamak
Announce = İlan etmek
Assure = Temin etmek, güvence vermek
Admit= Kabul etmek, teslim etmek
Advice = Tavsiyede bulunmak,bildirmek,
Ask = sormak,
Apologize (for) = Özür dilemek
Boast = Övünmek, böbürlenmek
Declare = deklare etmek, ilan etmek
Grumble = Şikayet etmek, söylenmek
Murmur = Söylenmek
Claim = iddia etmek,
Deny = İnkar etmek
Insist on = Israr etmek
wonder = merak etmek, öğrenmek istemek ,
want to know = bilmek istemek ,
enquire = soruşturmak,
exclaim = haykırmak
offer = teklif etmek, önermek,
suggest = işaret etmek-, klif etmek, eri sürmek,
stress = vurgulamak,
underline = altını çizmek, önemle belirtmek,
suppose = varsaymak, farzetmek,
observe = gözlemlemek
guess = tahmin etmek,
complain = şikayet etmek,
confess = itiraf etmek,
conclude = karara varmak,sonucuna varmak,
predict = tahmin etmek,
point out = işaret etmek
Refuse = reddetmek
Remind = hatırlatmak
Reply = yanıt vermek
Promise = söz vermek
Threaten = tehdit etmek
İndicate : belirtmek, göstermek, işaret etmek

fiileri de kullanılır. Beyanatlarda zamir ve aidiyet sıfatları dolaylı anlatıma aktarılırken nasıl değiştiğine dikkat ediniz. Beyanatlar olumlu veya olumsuz olumsuz olabilir.

Örnek:

D.S. (direct speech) : I am going to town with my sister = Kızkardeşimle şehire gidiyorum.

R.S. (reported speech) : he said that he was going to town with his sister = O, kızkardeşiyle şehire gittiğini söyledi.

D.S. : You have bought yourself a new dress = Kendine yeni bir elbise almışsın.

R.S. : He said that I had bought myself a new dress = O, kendime yeni bir elbise aldığımı söyledi.

D.S. : We are very late = Çok geç kaldık

R.S. : They confessed that they were very late = Onlar, çok geç kalmış olduklarını itiraf ettiler.

D.S. : The weather is too hot today= Hava bugün çok sıcak

R.S. : He complained that the weather was too hot that day = O, havanın o gün çok sıcak olduğundan şikayet etti.

D.S. : The year 2006 was a successful one for the company = 2006 yılı şirket için başarılı bir yıldı.

R.S. = The chairman concluded that the year 2006 had been a successful one for the company = Yönetim Kurulu Başkan, 2006 yılının şirket için başarılı bir yıl olduğu sonucuna vardı.

D.S. : The world climate will change in the next decade = Dünya iklimi önümüzdeki 10 sene içinde değişiklik gösterecek .

R.S. : He predicted that the world climate would change in the following decade. = Dünya ikliminin önümüzdeki on yılda değişeceğini önmgördü.

D.S. : You may see the photographs if you want. = Eğer istersen fotoğrafları görebilirsin

R.S. : He said that I might see the photographs, if I wanted. = İstersem fotoğrafları görebileceğim söyledi.

D.S. : You play the piano very well = Çok iyi piyano çalıyorsun

R.S. : She said that I played the piano very well = Çok iyi piyano çaldığımı söyledi.

D.S: : She has given me a present = O, bana bir hediye verdi.

R.S. : He said that she had given him a present. = Ona bir hediye verdiğini söyledi.

D.S. : We always try to please you = Seni hep memnun etmeye çalışıyoruz

R.S. : They said that they always tried to please me.= Onlar, beni hep memnun etmeye çalıştıklarını söylediler.

D.S.: My neighbor stole my purse = Komşum, cüzdanımı çaldı.

R.S. : She claimed that her neighbor had stolen her purse = O, komşusunun onun cüzdanını çaldığını iddia etti.

D.S.: Globalization is transforming all the markets. = Küreselleşme tüm piyasaları dönüştürüyor.

R.S.: The lecturer said that globalization was transforming all the markets. = Konuşmacı küreselleşmenin tüm piyasaları dönüştürdüğünü söyledi.

D.S.: The exam will be too difficult for us = Sınav bizim için çok zor olacak

R.S. : She predicted that the exam would be too difficult for them. = Sınavın onlar için çok zor olacağını tahmin etti.

D.S.: The recent polls haven’t brought about good results for our party = Son seçimler partimiz için iyi sonuçlar getirmedi

R.S. : The party leader told the press that the recent polls hadn’t brought about good results for their party. = Parti lideri, basına seçimlerin partileri için iyi sonuçlar getirmediğini söyledi.

D.S.: His promotion to a more senior level didn’t please him = Daha üst bir seviyeye terfi etmesi onu memnun etmedi.

R.S.: The manager’s wife said (that) his husband’s promotion to a more senior level hadn’t pleased him = Müdürün eşi, müdürün daha üst bir seviyeye yükselmesinin onu memnun etmemiş olduğunu söyledi.

D.S.: You don’t quit your bad habits = Kötü huylarını bırakmıyorsun.

R.S. The mother said to his son (that) he didn’t quit his bad habits. = Anne oğluna kötü huylarını bırakmadığını söyledi.
D S: My cousin has a huge house. = Kuzenimin çok büyük bir evi var.
R S: She told me that her cousin had a huge house = O, bana kuzeninin çok büyük bir evi olduğunu anlattı.


13- Introducing verbs = Takdim fiilleri :

Say ve tell haricinde: Agree = kabul etmek
Accuse (of) = suçlanmak
Add = eklemek
Argue = tartışmak
Answer = cevaplamak
Announce = İlan etmek
Assure = Temin etmek, güvence vermek
Admit= Kabul etmek, teslim etmek
Advice = Tavsiyede bulunmak,bildirmek,
Ask = sormak,
Apologize (for) = Özür dilemek
Boast = Övünmek, böbürlenmek
Declare = deklare etmek, ilan etmek
Grumble = Şikayet etmek, söylenmek
Murmur = Söylenmek, mırıldanmak
Claim = iddia etmek,
Deny = İnkar etmek
Insist on = Israr etmek
wonder = merak etmek, öğrenmek istemek ,
want to know = bilmek istemek ,
enquire = soruşturmak,
exclaim = haykırmak
offer = teklif etmek, önermek,
suggest = işaret etmek-, klif etmek, eri sürmek,
stress = vurgulamak,
underline = altını çizmek, önemle belirtmek,
suppose = varsaymak, farzetmek,
observe = gözlemlemek
guess = tahmin etmek,
complain = şikayet etmek,
confess = itiraf etmek,
conclude = karara varmak,sonucuna varmak,
predict = tahmin etmek,
point out = işaret etmek
Refuse = reddetmek
Remind = hatırlatmak
Reply = yanıt vermek
Promise = söz vermek
Threaten = tehdit etmek
İndicate : belirtmek, göstermek, işaret etmek

gibi fiiller de reported speech cümlesi yapmakta kullanılır.İlave örnekler

Direct Speech (Orijinal Cümle) : What is your name? = İsminiz nedir?

Reported Speech = Dolaylı Anlatım : He asked me what my name was. = O bana ismimin ne olduğunu sordu?

Direct Speech : Where did you go for the weekend? = Hafta sonunda nereye gittin?

Reported Speech : He wanted to know where I had gone for the weekend = Hafta sonunda nereye gittiğimi öğrenmek istedi.

Direct Speech : Why are you so busy? = Neden çok meşgulsun?

Reported Speech : He asked me why I was so busy = Bana neden çok meşgul olduğumu sordu?

Direct Speech: Where were you at nine o’clock last night?= Dün gece saat dokuzda neredeydin?


Reported Speech: The inspector enquired where I had been at nine o’clock the previous night. = Müfettiş bir önceki gece saat dokuzda nerede olduğumu soruşturdu..

14- Whether veya if

Yes veya no ile yanıtlanacak sorularda whether veya if takdim fiiliyle, reported speech sorusu arasında bir link rolü oynar.

“Whether” , “If” ten farklı olarak seçenek ortaya koyar. Şayet soruda “if” varsa dolaylı anlatımlı yanıtta “whether” tercih edilir.

Direct Speech : Have you seen him anywhere? = Onu bir yerde gördünmü?

Reported Speech : He asked me if (whether) I had seen him anywhere. = Bana onu bir yerde görüp görmediğimi sordu.

Direct Speech: Will you be at office tomorrow? = Yarın ofiste olacak mısın?

Indirect Speech : He asked me if I would be at office the following day.= Bana yarın ofiste olup olmayacağımı sordu.

Direct Speech : Do you know the answer? = Cevabı biliyor musun?

Indirect Speech : She asked me if I knew the answer. = O bana cevabı bilip bilmediğimi sordu.

Direct Speech: Are you enjoying yourself? = Eğleniyor musun?

Reported Speech: He asked me if (whether) I was enjoying myself. = bana eğlenip eğlenmediğimi sordu.

Direct Speech: Did Hakkı give you that book back ? = Hakkı sana o kitabı geri verdi mi?

Reported Speech: He asked her if (whether) Hakkı had given her the book back = Hakkının kitabı geri verip vermediğinisordu.

Direct Speech: May I use your pen? = Kalemini kullanabilir miyim?

Reported Spech: He asked me whether (if) he might use my pen. = O, kalemini kullanabilir miyim diye sordu.

Direct Speech: Do you wake up in the afternoons ? = Öğleden sonraları mı uyanırsın?

Reported Speech: Ali asked Mehmet if (whether) he woke up in the afternoons = Ali Mehmet’e öğleden sonraları mı uyandığını sordu.

Direct Speech: Can you solve this puzzle or not? = Bu bulmacayı çözebilir misin yoksa çözemez misin?


Reported Speech: He asked me whether or not I could solve that puzzle. = Bu bulmacayı çözüp çözemeyeceğimi sordu.

Direct Speech: Will you take this rubbish out or not? = Bu çöpü dışarıya atacak mısın yoksa atmayacak mısın?

Reported Speech: My mother asked me whether or not I would take that rubbish out. = Annem bana o çöpü dışarıya alıp almayacağımı sordu.

Direct Speech: Did you do it on purpose or not ? = Bunu bilerek mi yoksa bilmeyerek mi yaptın?

Reported Spech: The teacher asked me whether or not I had done it on purpose = Öğretmen bana bunu bilerek mi yoksa bilmeyerek mi yaptığımı sordu.

15- Yardımcı Fiillerde Dolaylı Anlatım

Direct speech Reported speech

CAN COULD

I can walk He said(that) he could walk

MAY MIGHT

I may walk He said(that) he might walk

WILL WOULD

I will walk He said(that) he would walk

MUST HAD TO

I must walk He said (that)he had to walk

Örnekler:

Direct Speech: He can’t do all the work by himself = Bu işleri kendi başına yapamaz


Reported Speech: She said that he could not do all the work by himself. = Bütün işi tek başına yapamayacağını söyledi.

Direct Speech: She may know the truth = Gerçeği biliyor olabilir.

Reported Speech: They said that she might know the truth = Onlar, onun gerçeği biliyor olabileceğini söylediler.


Direct Speech: We all must wake up early in the morning to catch the train = Hepimiz treni kaçırmamak için sabah erkenden kalkmak zorundayız.

Reported Spech: They said that they all had to wake up early in the morning to catch the train. = Onlar, treni kaçırmamak için sabah erkenden kalkmaları gerektiğini söylediler.


Direct Speech: I will welcome the guests = Konukları ben ağırlayacağım.

Reported Speech: I told my boss that I would welcome the guests. = Patronuma konukları ağırlıyacağımı söyledim.

Direct Speech: I am a doctor. = Ben bir doktorum.


Reported Speech: She said that she was a doctor = O, bir doktor olduğunu söyledi.

Direct Speech: Dogs are smart animals = Köpekler zeki hayvanlardır.

Reported Speech: The grandfather told her grandson that the dogs were smart animals. = Büyükbaba, erkek torununa köpeklerin zeki hayvanlar olduklarını anlattı.

Direct Speech: The birthday of Arda was wonderful = Ömer’in doğumgünü şahaneydi.

Reported Speech: İlker told her mother that the birthday of Arda had been wonderful. = İlker annesine Arda’nın doğum gününün güzdel olduğunu anlattı.


Direct Speech: She shall type the document again = Belgeyi tekrar yazsın.

Reported Speech: The manager said that she should type the document again = Müdür onun dosyayı tekrar yazması gerektiğini söyledi.

Direct Speech: They mustn’t smoke cigarettes in the cafe = Onlar kafede sigara içmemeliler.

Reported Speech: She said that they weren’t had to smoke cigarettes in the cafe = O, onların kafede sigara içmemeleri gerektiğini söyledi.

Direct Speech: I would like to see the upcoming movies = Yakında çıkacak olan filmleri görmek isterim.
Reported Speech: Ömer told Kerem that he would like to see the upcoming movies = Ömer Kerem’e yakında çıkacak filmleri görmek istediğini söyledi.

16- Gerçek üstü geçmiş zamanda Dolaylı Anlatım = Reported Speech in Unreal Past tense

Geçmiş zaman bazen gerçek olmayan “unreal” durumlar için de kullanılabilir. Burada kullanılan kip past tense olmasına rağmen şu anki durumdan (present tense) bahsederiz.

If , if only, what if, as if, It is about time, It is high time, I wish, I’d rather, unreal past tense ile kullanılan ifadelerdir. Dolaylı aktarımda bu saydığımız ifadelerden sonra kullanılan “unreal past tense” ifadeler değiştirilmez, aynen kalırlar.

Örnek:

Direct Speech: I wish I worked hard = Keşke sıkı çalışsam
Reported Speech: She said that she wished she worked hard = O, daha sıkı çalışmayı temenni ettiğini söyledi.
Direct Speech: I’d rather you stayed with us = Bizde kalmanı tercih ederim = Keşke bizimle kalsaydın
Reported Speech: He said he’d rather I stayed with them = O, onlarla birlikte kalmamı temenni ettiğini söyledi.
Direct Speech: What if that frog were prince = Bu kurbağa bir prens olsa, ne olur?
Reported Speech: She asked what if that frog were prince
Direct Speech: I wish you were here = Keşke burada olsan
Reported Speech: She said that she wished he were there. = O, onun orada olmasını temenni etti.
Direct Speech: She works hard as if she were a boss = O, (sanki) patronmuş gibi çok sıkı çalışıyor
Indirect Speech: The colleagues said that she worked hard as if she were a boss. = Meslektaşları onun bir işveren gibi çok çalıştığını söylediler.
Direct Speech: It is about time we left this place = Burayı terketmenin tam sırasıydı ( ama terketmedik)
Reported Speech: They said that it was about time they left that place = Onlar, o yeri terketmenin tam sırası olduğunu (ama terketmediklerini) söylemişlerdi.
Direct Speech: If I had more money, I would donate it to foundations = Eğer daha çok param olsaydı, bu parayı vakıflara bağışlardım
Reported Speech: She said that if she had more money, she would donate it to foundations = O, bana eğer daha çok parası olsaydı bu parayı vakıflara bağışlayacağını söyledi.

17- Soru Cümleleri

Rapor edilmiş soruların kelime sırası beyanatlarınkiyle aynıdır. Burada “who,what, which, where, how,when” gibi soru kelimeleri, takdim fiilleriyle rapor edilmiş soru arasında bağlantı kurar. Soru cümleleri rapor edilirken“ask , enquire, wonder, want to know” gibi fiillerden yararlanılır.

a) Pozitif Sorular

D.S. : Where are you going? = Nereye gidiyorsun?
R.S.: He asked me where I was going = O bana nereye gittiğimi sordu

D.S. : How did you do that? = Bunu nasıl yaptın?
R.S. : They wanted to know how I had done it = Onlar bunu nasıl yaptığımı öğrenmek istediler.

D.S: : Who will come to the restaurant with me ? = Kim benimle restauranta gelecek?
R.S.: She wanted to know who would come to the restaurant with her = O, kimin onunla restauranta geleceğini öğrenmek istedi.

D.S.: When was the concert over? = Konser ne zaman bitti?
R.S.: He enquired when the concert was over. = O, konserin ne zaman bittiğini merak etti.

D.S.: Why are you so upset? = Neden bu kadar kızgınsın?
R.S.: My friend wondered why I was so upset. = Arkadaşım neden bu kadar kızgın olduğumu merak etti.

D.S.: How could you be so rude? = Nasıl bu kadar kaba olabilirsin?
R.S. : The woman asked me how I could be so rude = Kadın, adama nasıl bu kadar kaba olabildiğini sordu.

D.S.: What is the time? = Saat kaç?
R.S.: He asked what the time was. = O, saatin kaç olduğunu sordu.

D.S. : Where did you go after the meeting ? = Toplantıdan sonra nereye gittin?
R.S. : The policemen enquired where I had gone after meeting = Polis toplantıdan sonra nereye gittiğini soruşturdu.

D.S. : Which city do you want to work in? = Hangi şehirde çalışmak istersin?
R.S.: The boss asked me which city I wanted to work in. = Patronu çalışanına hangi şehirde çalışmak istediğini sordu.

D.S. : Who is it? = Kim o?
R.S. : She asked who it was = O, (kapıda) kimin olduğunu sordu.

D.S. : How did the burglar open the door? = Soyguncu kapıyı nasıl açtı?
R.S. : The judge wanted to know how the burglar opened the door. = Hakim, hırsıza kapıyı nasıl açtığını öğrenmek istedi.

D.S.: To what extent has she been successful? =Ne dereceye kadar başarılı oldu?
R.S.: He asked to what extent she had been successful = O, onun ne dereceye kadar başarılı olduğunu sordu.

D.S.: How many students have applied for a scholarship? = Kaç tane öğrenci burs için başvuruda bulundu?
R.S.: He asked how many students had applied for a scholarship = O, kaç tane öğrencinin burs için başvurduğunu sordu.

D.S.: How much does it cost? = Bu kaça mal olur?
R.S.: She asked how much it costed = O, bunun kaça mal olacağını sordu.

D.S. How long have you been in Turkey? = Ne zamandır Türkiye’desin?
R.S. = She asked how long I had been in Turkey = O, benim ne zamandır Türkiye’de bulunduğumu sordu.


b) Negatif Sorular

D.S.: Didn’t you bring a book with you? = Yanında kitap getirmedin mi?
R.S.: My friend asked me if (whether) I hadn’t brought a book with me = Arkadaşım bana yanımda kitap getirip getirmediğimi sordu.

D.S.: Why didn’t you wait for me ? = Beni niye beklemedin ?
R.S.: The girl asked the boy why he hadn’t waited for her = Kız, oğlana onu niye beklemediğini sordu.

D.S.: Don’t you know who I am ? = Benim kim olduğumu bilmiyor musun?
R.S.: The bully asked the little boy if he didn’t know who he was = Kabadayı küçük çocuğa onu tanıyıp tanımadığını sordu.

D.S.: Haven’t you got what you wanted = İstediğini elde edemedin mi?
R.S.: The woman asked the man if he hadn’t got (gotten) what he had wanted = Kadın adama istediğini elde edip etmediğini sordu.

D.S.: Can’t you be more precise in your words? = Sözlerinde daha net olamaz mısın?
R.S.: She asked me if I couldn’t be more precise in my words = O, bana sözlerimde daha net olup olamayacağımı sordu.


18) Dolaylı Anlatımlı Bir Soruyu Rapor Etme - Reporting a Reported Question

Dolaylı bir soruyu rapor etmede dikkat edilecek nokta iki tarafta da kip değişikliğine gidilmesidir.

Örnek:

D.S.: Can you tell me why you are so sad? = Neden çok üzgün olduğunu bana anlatabilir misin?
R.S.: He asked me if I could tell him why I was so sad. = O, bana neden çok üzgün olduğumu ona anlatıp anlatamayacağımı sordu.

D.S.: Must you always ask me what I’m doing?
R.S.: My brother asked me if I always had to ask him what he was doing.

D.S.: Where were you when the rain started? = Yağmur yağmaya başladığında neredeydin?
R.S.: Arda asked me where I had been when the rain had started = Arda bana yağmur yağmaya başladığında nerede olduğumu sordu.

D.S.: What do you think you are doing? = Ne yaptığını zannediyorsun?
R.S.: She asked him what he thought he was doing = O, ona ne yaptığını zannettiğini sordu.

D.S.: Is it true that they were seen alone together? = Onların beraberce görüldükleri doğru mu?
R.S.: My friend asked me if if it was true that they had been seen alone together = Arkadaşım bana onların beraberce görüldüklerinin doğru olup olmadığını sordu.

D.S.: How can one tell if she is speaking the truth? = Onun doğru söyleyip söylemediği nasıl anlaşılır?
R.S. = They argued how one could tell if she was speaking the truth = Onlar, gerçeği söyleyip söylemediğinin nasıl anlaşılacağını tartıştılar.

19- Soru ve Beyanat Karışımı İfadelerde Dolaylı Anlatım

Ayni cümlede hem soru hem beyanat (statement) karışık olarak varsa, her bölüm için uygun fiil kullanılmalıdır. Örneğin beyanatlar için; tell, say, explain, remark, vs. fiili uygundur. Sorfular için ise, ask, want to know, enquire, wponder if(whether) vs. gibi fiiller kullanılır.
Bu arada, ayni cümledeki soru ve beyanatı en iyi şekilde bağlayan araç ...adding that... = ekleyerek, ilave ederek bağlacıdır.

Örnekler:

1- D.S. : It’s cold in here. Is the window open? = Burası soğuk. Pencere açık mı?
( Beyanat ) (Soru ) (Beyanat ) (Soru)

R.S. : He said that it was cold in there and asked if (whether) the window was open. = Orasının soğuk olduğunu söyledi ve pencere açık mı diye sordu.

2- D.S. : Do you think it will rain? It is very cloudy.
( Soru ) ( Beyanat )


= He wanted to know if I thought it would rain and said (that) it was very cloudy.

20- Yes ve no şeklindeki kısa yanıtların dolaylı anlatımı.

1- D.S. : Will you come out tonight? “No” = Bu gece dışarıya çıkacak mısın? Hayır.
R.S.: He asked if I would go out that night, but I said I wouldn’t. = Gece dışarıya çıkacakmısın diye sordu, ama ben çıkmayacağımı söyledim.

21- Geciken Yanıtlar = Late Response

Bu ilginç bir konudur. Şöyle ki, direkt anlatım ve dolaylı anlatımın ilkelerini birleştirir. Bazen bir fikir söylenir. Bazen öyle bir söz söylenir ki, bunun anlamı o an için anlaşılmaz. Sözün muhatabı, kısa bir süre sonra konuşmacının konusuna döner, müphem olan noktayı sorar ve genellikle direkt soruyu şekillendirir. Böylece, dolaylı anlatıma geçer ve bir takdim fiili kullanır.
Örneklerle konuyu aydınlatalım.

Örnek 1:

Kadir: I am supposed to leave on Monday. = Pazartesi günü ayrılmam sözkonusu. = Bu sözden sonra ya konuşmaya bir ara verilir ya da araya başka sözler girer.
Recep: When were you supposed to leave? = Ne zaman gidecektin? YA DA
When did you say you were supposed to leave? = Sahi ne zaman gideceğini söylemiştin?

Örnek 2:

Ali: Her name is Laila. = Onun adı Leyla.
Bu sözden sonra ya konuşmaya bir ara verilir ya da araya başka sözler girer.
Hasan: What was the girl’s name? = Kızın adı neydi? YA DA
What did you say her name was? = Kızın ismi ne demiştin?

Emirlerde Geciken Yanıtlar

Örnek:

Mehmet: Keep it in the second drawer = Onu, ikinci çekmecede sakla
Unutmadan dolayı bir ara verilir.
Ahmet: Where was I to put it? = Nereye koyacaktım? YA DA
Where did you say I was to put it? = Onu nereye koyacağımı söylemiştin.
Geçmişteki Bir Olayda Geciken Yanıtlar

Örnek:

Arda: We have made five copies of the original invoice and sent them to the importer = Orijinal faturanın beş kopyasını yaptık ve bunları ithalatçıya gönderdik.
Bu sözden sonra ya konuşmaya bir ara verilir ya da araya başka sözler girer.Bu yüzden dinleyenin aklı karışmıştır.
Elif (Dinleyen) : How many copies had we made? = Kaç kopya yapmıştık?
YA DA How many copies did you say we had made? = Kaç tane kopya yaptığımızı söylemiştin?



22- Shall Cümlelerinde Dolaylı Anlatım = Shall Questions

Shall cümlelerinin dolaylı anlatıma aktarılmasında, cümlenin anlamının bilinmesi büyük önem taşımaktadır. Çünkü “Shall I ...” ile başlayan cümlelerin iki anlamı vardır:

a)Saf Gelecek ( Pure Future )

“Shall I ever forget her ?” = Onu hiç unutacak mıyım?
He wondered if he would ever forget her. = O, onu hiç unutup unutamayacağını merak etti.
“Shall I like the concert?” = Konseri sevecek miyim?
She wondered if she would like the concert. = O, konseri sevip sevmeyeceğini merak etti.
“Shall we know the answer tomorrow?” = Cevabı yarın öğrenecek miyiz?
She wondered if she would know the answer the next day = O, cevabı yarın öğrenip öğrenemeyeceğini merak etti.
Shall we wait till the others come? = Diğerleri gelene kadar bekleyecek miyiz?
They wanted to know if they would wait till the others come = Onlar, diğerleri gelene kadar bekleyip beklemeyeceklerini öğrenmek istediler.
Shall I enjoy the party? = Partiden keyif alacak mıyım?
She wondered if she would enjoy the party = O, partiden keyif alıp almayacağını sordu.

Saf gelecek ifade eden bu cümlelerin dolaylı aktarımında “shall” yerine “would” gelmektedir.

b)İstek (Request)

“ Shall I open the window?” = Camı açayım mı?

He asked if he should open the window.

İstek veya talep eden cümlelerde ise “shall” yerine “should” gelir.

Örnek:

Shall I do it before tomorrow? = Bunu yarından önce yapabilir miyim?
She asked if she should do it before the next day. = O, bu işi bir sonraki günden önce yapıp yapamayacağını sordu.


Shall I leave it in the car? = Bunu arabada bırakabilir miyim?
He asked me if he should leave it in the car = O, bana bunu arabada bırakıp bırakamayacağımı sordu.


Shall I ever get married? = Ben hiç evlenecek miyim?
He wondered if he would get married = O, evlenip evlenmeyeciğini merak ediyor.


Shall I lay the table for you? = senin için masayı hazırlayayim mi?
She asked me if she should lay the table for me = O, benim için masayı hazırlayıp hazırlayamayacağını sordu.

Shall I help you to pack? = Sana paketlemede yardımcı olabilir miyim?
He asked me if he should help me pack = Bana paketlemede yardımcı olup olamayacağını sordu.


23- Emirler, Rica, talep ve tavsiyelerde dolaylı anlatım


Emir, rica, talep ve tavsiye cümlelerinin direct speech’ten reported speech’e aktarımında belli kurallara uyulması gerekir. Bu kurallar:

a) Cümlenin Anlamına Göre

Cümlenin anlamına göre reporting verbs seçilir. Örneğin, “advise, beg, encourage, entreat, forbid, implore, order, command, tell, ask, request, invite, recommend, remind , urge, warn..” gibi.

b) Emiri, tavsiyeyi, ricayı ve talebi alan şahsı temsil eden bir nesne seçilir.

c) Direct speech te emirler nasıl fiilin mastar haliyle veriliyorsa, reported speech’te de emirler “to + infinitive” hale dönüştürülmelidir.

Örnek:

D.R. :I said, “Come down ”. = Aşağıya gel dedim.
R.S. : I told him to come down. = Ona, aşağıya gelmesini söyledim.
D.S. “Fold it in half” = İkiye katla
R.S. The customer asked her to fold it in half.
D.S. “Sit down” = Otur
R. S. The teacher asked them to sit down. = öğretmen onların oturmalarını istedi.
D.S.:“Do it again.” = Tekrar yap.
R.S. : The coach told the players to do it again = Koç, oyunculara tekrar yapmalarını söyledi.
D.S.“Open the door” = Kapıyı aç
R.S. : She asked me to open the door = Benden kapıyı açmamı istedi.
D:S.:“Come in” = İçeri girin
R.S : The manager asked the man to come in = Müdür, adama içeri girmesini söyledi.
D.S. : “Close the door after you. = Çıktıktan sonra kapıyı kapa.
R.S: The teacher oerdered the pupil to close the dor after him. = Öğretmen öğrenciye kapıyı çıktıktan sonra kapamasını emretti. D.S.: Please have a cup of tea = Lütfen bir çay için
R.S.: She offered me a cup of tea = Bana çay ikram etti.
D.S.: Always wash your face in the morning = Sabahları her zaman yükünü yıka
R.S.: The nurse told the patients to always wash their faces in the morning = Hemşire hastalara sabahları her zaman yüzlerini yıkamalarını söyledi.
D.S.: Be polite and gentle if you want to date with me = Benimle çıkmak istiyorsan, kibar ve nazik ol
R.S.: The young girl told the boy to be polite and gentle if he wanted to date with her = Genç kız çocuğa, onunla çıkmak istiyorsa kibar ve nazik olmasını söyledi.
D.S.: Wait under a shelter until the rain stops = Yağmur durana kadar bir sığınağın altında bekle
R.S.: The fireman advised the people to wait under a shelter until the rain stopped. = İtfaiyeci, insanlara yağmur durana kadar bir sığınağın altında beklemelerini önerdi.
D.S.: Hurry up, if you don’t want to miss the plane = Eğer uçağı kaçırmak istemiyorsan acele et
R.S.: She urged her husband to hurry up if he didn’t want to miss the plane = Kadın kocasını uçağı kaçırmak istemiyorsa acele etmesi konusunda sıkıştırdı (dürttü, zorladı).
D.S.: Treat other people the way you’d like them to treat you = İnsanların sana nasıl davranmasını istiyorsan sen de onlara öyle davran
R.S.: The philosopher advised his student to treat other people the way he’d like them to treat him. = Filozof öğrencisine insanların ona nasıl davranmasını istiyorsa onun da onlara öyle davranması gerektiğini öğütledi.


Olumsuz Emirler = Negative Imperatives

D.S. Don’t be so lazy. = Bu kadar tembel olma
R.S. : Father told his son not to be so lazy. = Baba oğluna çok tembel olmamasını söyledi.
D.S. : Never disobey your superiors. = Asla amirlerine itaatsizlik etme.
D.S. : Don’t be so skeptical. = Çok kötümser olma.
R.S. : He told his friend not to be so skeptical. = Arkadaşına çok kötümser olmamasını söyledi.
D.S. : Don’t put your elbow on the table. = Dirseklerini masaya dayama.
R.S. : The trainer told the trainee not to put his(her) elbow on the table. = Eğitimci eğitilene dirseğini masaya koymamasını söyledi.
D.S. : Don’t be sarcastic. = Alaycı olma.
R.S. : She told her husbanad not to be sarcastic. = Kocasına alaycı olmamasını söyledi.
D.S.: Don’t try to be funny. = Komik olmaya çalışma.
R.S. : She warned her room mate not to be funny. = Oda arkadaşını komik olmaması için uyardı.
D.S. : Don’t wipe your dirty fingers on my clean shirt.= Kirli ellerini gömleğimde silme. = The man ordered the kid not to wipe dirty fingers on his clean shirt. = Adam çocuğa kirli ellerini temiz gömleğine sürmemesi emrini verdi.
D.S.: Don’t waste your money and time on nonsense = Paranı ve zamanı saçmalıklara harcama
R.S.: The old man advised the youngsters not to waste their money and time on nonsense = Yaşlı adam gençlere, paralarını ve zamanlarını saçmalıklara harcamamalarını tavsiye etti.
D.S.: Don’t buy everything you see in the shops = Dükkanlarda her gördüğünü alma
R.S.: The husband warned his wife not to buy everything she saw in the shops = Kocası, eşine dükkanlarda her gördüğünü almaması konusunda uyardı.



24- Must fiilinin dolaylı aktarımı

Günlük konuşmada “must” fiilinin üç anlamı vardır ve “must” içeren cümleler rapor edilirken farklı şekiller alırlar. “Can” ve “needn’t” bazen benzer şekilde hareket ederler.

a) Konuşma anında gereklilik ve zorlama ifade eder. Hakiki şimdiki zamandır. ( A true Present). Present olduğu için rapor edilirken past tense’e dönüşür.

Örnek:

“I must go now.” – Artık gitmek zorundayım.
He said (that) he had to go then. = O gitmek zorunda olduğunu söyledi.
“I needn’t go.” – Gitmeye ihtiyacım yok.
She said (that) she didn’t have to go = O, gitmek zorunda olmadığını söyledi.
“I mustn’t go.” – Gitmemeliyim.
He said (that) he wasn’t to go. = O, gitmemesi gerektiğini söyledi.

b)Gelecekteki bir gereklilik veya zorlayıcı durum. “Shall” ve “have to” yerine geçebilir. “must” ve “needn’t” bu durumda gelecek zaman gibi hareket ettiği için rapor edildiği için should/would olarak değiştirilir.

Örnek:

“I must go next week” = Gelecek hafta gitmeliyim.
He said that he would have to go the following week.

25- Ünlemli İfadelerde (Exclamations) Dolaylı Anlatım

Ünlemli ifadelerin dolaylı anlatımı orijinal cümlenin ruhunu yansıtmalıdır. Ünlemler daha ziyade konuşma dilinde raporlanır.

Bazı ünlem şekilleri aslında sorudurlar veya emirdirler.

Örnekler:

D.S.: What a lovely land it is! = Bu ne kadar güzel bir tarla böyle!
R.S.: He remarked what a lovely land it was = O, bu tarlanın ne kadar güzel olduğuna işaret etti.
D.S.: Hi! Where are you guys going? = Selam! Arkadaşlar nereye gidiyorsunuz?
R.S.: He greeted the guys and asked them where they were going = Arkadaşlarını selamladı ve nereye gittiklerini sordu.
D.S.: Oh dear! I have torn my trousers = Aman Tanrım! Pantolonumu yırtmışım.
R.S.: He exclaimed bitterly that he had torn his trousers. = Acı bir şekilde haykırarak pantolonunu yırttığını söyledi. YA DA
He sighed and said that he had thorn his trousers = Yeise düştü ve pantolonunu yırttığını söyledi.

26- Diğer Dolaylı Anlatımlar

“Meet me at Akcenter” = Akmerkez’de buluşalım.
He tells us (that) we are to meet him at Akcenter. = O bize Akmerkez’de buluşacağımızı söyledi.
He said “If she leaves the house, follow her.”
He said (that) if she left the house, I was to follow her.


Gördüğünüz gibi, reported speech’in İngilizce’de çok geniş bir kullanım alanı var.

27. Ders - Ettirgenler : Causatives

27. Ders - Ettirgenler : Causatives

Causative kelimesinin kök hali cause kelimesidir. Cause sözcüğünün isim (noun) olarak anlamları:

a) Temel, baz, zemin, faktör, belirleyici, neden ve sonuç, niçin, mazeret, orijin, primitive, motif,

b) Prensip, hareket, ilgi, mesele, kampanya, aktivite şeklindedir.

Fiil (verb) olarak anlamları ise aşağıdaki gibidir:

Neden olmak, ortaya çıkarmak, meydana getirmek, hayata geçirmek, bir şeyin kökünde yatmaktır.

Gramer biliminde, bir iş, sahibi tarafından başka bir kişi veya şeye yaptırılırsa, bu durumu açıklamak için ettirgen cümle gerektirir. Türkçede yaptırmak, ettirmek, çalıştırmak, koşturmak, götürtmek, getirtmek vs. şeklinde geçer. İngilizcede yaygın bir yapıdır. Her türlü geçişli veya geçişsiz fiilde ettirgen yapı olanaklıdır.

Ettirgen cümlelerde, bir işi başkasına yaptırtmak için bazı fiiller kullanırız. Bu amaçla kullanılan fiiller genellikle aşağıdakilerdir.

have, get, let, make, allow, permit require, motivate, convince, hire, assist, encourage, employ, force,

Bu fiiller, işi kendisinei yaptırttığımız kişiyi veya nesneyi ve mastar fiil (infinitive) kullanımını gerektirir.

Ancak, ettirgenlerin esas olarak üç fiili vardır. Bunlar “Have, Get, Make” fiillerdir. Ettirgen olarak kullanıldığı zaman bu fiillerin anlamları birbirine yakındır ama aynı değildir. Buna dördüncü olarak, let fiili de genellikle eklenir.

Ettirgenler farklı derecelerde de olsa, neden-sonuç ilişkisi anlatır.

1- Have:
Kullanımı çeşitlidir.
Bir şeyi yaptırmak. Bu tür ettirgen cümlelerde işi yapan kişi önemli değildir. Dolayısıyla, işi yapan belli değildir. Sadece yapılan iş anlatılır.

Formul = subject =özne + have(had) + something(=bir iş, hareket) + done (fiilin üçüncü hali)

Örnekler:

I had my hair cut = Saçımı kestirdim. (Kimin kestiği beli değil)

She will have her blood pressure examined. = O kan basıncını ölçtürecek. (Kimin ölçeceği belli değil).

We had our cow slaughtered. = İneğimizi kestirdik. (Kimin kestiği belli değil)

I had all the knives in the kitchen sharpened. = Mutfaktaki tüm bıçakları bileylettim.

She got her piano tuned. = Piyanosunu ayaralattı.


We should have this text translated into English. = Bu metni İngilizce’ye tercüme ettirmeliyiz.

They had the ceiling whitewashed. = Tavanı badanalattılar.

Let us have this wood chopped up. = Bu tomruğu kestirelim.

The subscription should be renewed periodically. = Abonelik devrevi olarak yenilenmelidir.

Birisine doğal görevi olan bir şeyi, zorlamaksızın yaptırdığımızda veya birisine herhangi bir konuda iş yapma sorumluluğunu yüklediğimizde kullanılır.

Yani,bir işin başkası vasıtasıyla yapıldığını, başarıldığını anlatır.

Formül : subject = özne + have(had) + somebody (birisi, bir kimse) + do + (fiilin mastar hali) + something


Örnekler:

I will have the mechanic fix the car. = Tamirciye (özne = subject) arabamı (something = konu = theme)) tamir ettireceğim.

He had everybody in the room keep quiet. = Odadaki herkesi susturdu.

The manager had all the staff work properly. = Yönetici herkesi düzgün çalıştırdı.

Please, have your secretary e-mail me the report. = Lütfen sekreterine raporu bana e-postalat.

Baskısız Önerileri anlatır.

Why don’t you have this room painted yellow. = Bu odayı niye sarıya boyatmıyorsun.

Have your company audited. = Şirketini denetimden geçirt.




You should have your money invested in treasury bonds. Paranı hazine bonosuna yatırmalısın(yatırmış olmalısın).




Kaza ve doğal afetlerde have kullanılır.




He had his son drown away by the flood. = Oğlunu sele kaptırdı.




I had my car crashed into the wall. = Arabamı duvara toslattım.

You had your nose broken in a fight. = Burnunu bİr dövüşte kırdırdın.




İnsanlarla ilgili sorumluluk ifade eder.




He had his best friend hit by strangers.= En iyi arkadaşını yabancılara dövdürdü.


I’m having her educated in best schools. = Onu en iyi okullarda okuttuyorum.


I wil have all my assets insured. = Bütün varlığımı sigorta ettireceğim.




Başarı ifadelerinde, öğretme, ikna etme veya cesaretlendirmede




He had me driving in a week. = Bana sürücülüğü bir haftada öğretti.

They had the people in the party dancing. = Partideki herkedsi dans ettirdiler.

She had all the family talking to one another. = Ailede herkesi birbiriyle barıştırdı.



The doctor had the patient walking in only a week. = Doctor sadece bir hafta içinde hastayı yürüttü.

The English teacher can have all his students talking English in three months. = İngilizce hocası bütün talebelerini üç ayda İngilizce konuşturabilir.




Kararlılık gösterirken




I won’t have this class used as a meeting-place. Bu sınıfı toplantı yeri olarak kullandırmayacağım.




You won’t have me do the same mistake again. = Beni bir daha ayni hatayı yaparken görmeyeceksin.

From now on, I won’t have anybody talk to me this way.= Kimseyi kendime böyle konuşturmam(konuşturmayacağım).




Bir olayı yaşamak, deneyim geçirmek anlamında kullanılır.Genellikle olay tatsız bir olaydır.

I had my wallet stolen = Cüzdanımı çaldırdım.

We had our luggages examined in customs. = Bavullarımız gümrükte incelendi.

They had their lives saved by the government. = Hayatlarını devlete kurtartılar.



Soru cümleleri




When do they have their shoes polished? = Ayakkabılarını ne zaman cilalatırlar?




Did you have your shirt ironed? = Gömleğinmi ütülettinmi?




Where shall I have my suit dry-cleaned? Elbisemi nerede kuru temizleteceğim?




2- Make: Birisine bir işi zorlayarak yaptırmak. Bunda neden-sonuç ilişkisi çok barizdir.

Eş anlamlı fiiller = force = compell = oblige = zorlamak, mecbur etmek

Formül : subject = özne + make(made) + somebody + do + something.




Örnekler:




I made my students come to class in time. = Öğrencilerimi sınıfa zamanında getirttim. ( Onları zamanında gelmeye zorladım)


He made me go home. = Beni eve göndertti.

She always makes me cry. = O beni hep ağlatır.

The colonell made his army marsh in the rain. = Albay ordusunu yağmurda yürüttü.

We make our children speak gently. = Çocuklarımızı güzel konuştururuz.

If you don’t do your job, l’ll make you do it. = İşini yapmazsan, ben sana yaptıracağım.

Noone can make me work if I don’t want to. = Ben istemediğim takdirde kimse beni çalıştıramaz.

He made her apologise for her mistake. = Hatasından dolayı ona özür dilettiler

He made them lose their temper. = Onlara kontrollerini kaybettirdi.

The police inspector made the killer confess the crime. = Polis müfettişi caniye suçunu itiraf ettirdi.




The lieutenant made the soldiers destroy the enemy. = Teğmen askerlerine düşmanını imha ettirdi.

He can’t make his wife make tea. = Karısına çay yaptıramıyor.




3- Get :




Have ile make arasında bir yerdedir. Uygulamada çok kez have ile ayni anlamda kullanılır. Ama “get” daha sınırlayıcı ve güçlüdür. Get daha çağdaş İngilizcedir.

Bir işi başkasına onu ikna yaptırdığımızda kullanırız. Bazen başarı halini de ima eder.




Formül =

Subject=Özne + get +somebody + to do something + V1 = fiilin birinci hali




Örnekler







I got her to tell me he truth. Bana gerçeği anlattırdım. = bana gerçeği anlatmaya onu ikna ettim.




They got everybody to help the poor. = Herkesi fakirlere yardım ettirdiler.

He always gets his daughter to clean the mess. = Pisliği daima kızına temizletir.

I got my friend to write an essay for me. = Arkadaşıma bir makale yazdırdım.


She got her husband to buy precious jewellery. = Kocasına pahali mücevherler aldırttı.

Get this work done. = Bu işi yaptırt.= Zorlamaya yakın bir ikna

İşi yapanın önemsiz olduğu durumlarda “get” kullanılabilir.

Bu tür kullanımda, have ile bir farkı yoktur. İkisi de birbiri yerine geçebilir. Konuşma dilinde “get something done” daha yaygındır.

Formül : Subject = özne + get + something + done = V3

Örnekler:

I wll get all the machinary oiled = Bütün makineları yağlatacağım.

Big companies get market surveys done for their products. = Büyük şirketler ürünleri için pazar araştırması yaptırırlar.

c) Birisini, aldatarak bir iş yaptırdığımızda.

Örnekler:

Somehow I got my son to take the bitter mediicne. =Bir şekilde oğluma acı ilacı içirdim.

He is trying to get me to believe his lias. = Beni yalanlarına inandırmaya çalışıyor.

The boss got the staff to agree to a low increase in salaries. = Patron alışanlara düşük bir maaş zammını kabul ettirdi.




4- Let : İzin vermek, müsaade etrmek, salmak anlamına gelir. Birisine bir şey yapması için izin vermeyi anlatır.




Let + somebody + do + something




The guard let noone enter the area = Muhafız kimseyi alana sokmadı.





I won’t let anybody drive my brand-new car. = Yepyeni arabamı kimseye kullandırtmam.

Her father didn’t let her go to the party. = Babası partiye gitmesine izin vermedi. John let me drive his new car.

My boss let me take a day off. = Patronum bir gün izinli olmama müsaade etti.





5- Ettirgenlerin Aktif - Pasif Yapı İçinde Kullanımı

Ettirgenlerin aktif ve pasif cümlelerin Türkçe tercümeleri farksızdır. Sadece aktif cümlelerde özne önemliyken, pasif cümlelerde yapılan iş ön plana çıkar. Yani, tabir caizse Ayvaz Kasap = Kasap Ayvaz denklemi geçerlidir.

Present Tense:

Aktif : I have the barber cut my hair every month. = Berbere saçımı her ay kestiririm.

Pasif : I have my hair cut by the barber every month. = Saçımı berbere her ay kestiririm.

Aktif : I get my staff to prepare yearly plans = Elemanlarıma yıllık planlar hazırlatırım.

Pasif : I get yearly plans prepared by my staff. = Yıllık planları elemanlarıma hazırlatırım.

Aktif : He always makes me yell at them. = Beni kendilerine bağırttı.

Pasif : I am always made to yell at them. = Onlara hep bağırtıldım.

Aktif Soru : Do you make your children obey you? = Çocuklarını sana itaat ettirir misin ?

Pasif Soru : Is she made to speak up? = Yüksek sesle konuşturuluyormu?





Present Perfect Tense:

Aktif : I’ve had the servant open all the windows. = Hizmetçiye bütün camları açtırdım.

Pasif : I’ve had all the windows opened by the servant. = Bütün camları hizmetçiye açtırdım.

Aktif : She has got me to adore her. = Beni kendine taptırdı.

Pasif : I’ve been got (gotten) to adore her. = Ben ona taptırıldım.

Aktif : You have made me to believe his lias. = Beni onun yalanlarına inandırdın.

Pasif : I’ve been made to believe his lias. = Ben onun yalanlarına inandırıldım.

Aktif Soru : Why have you made them to speak so bluntly? = Neden onları çok açık konuşturdun?

Pasif Soru : Where has she been made to sit? = Nereye oturtuldu? = Onu nereye oturttular?




Past Tense :

Aktif : I had the students read many books. = Öğrencilere birçok kitap okuttum.

Pasif : I had many books read by the students. = Birçok kitabı öğrencilere okuttum.

Aktif : I got my assistant to do the job. = Asistanıma işi yaptırdım.

Pasif : I got the job done (by my assistant) = İşi asistanıma yaptırdım. = İşin asistanım tarafımdan yapılmasını sağladım.

Aktif : He made me go crazy. = Beni çılgına çevirdi.

Pasif : I was made to go crazy. = Ben çılgına döndürüldüm

Aktif Soru : Who made you wear that weird hat? = Kim sana o tuhaf şapkayı giydirdi?

Aktif Soru : Did you get him to speak in front of the audience = Onu seyirciler önünde konuşturdunmu?

Pasif Soru : Was he made to read the whole text? = Ona tüm metin okutturuldu mu?





Future Tense :

Aktif : I’ll have the shoeman mend my shoes. = Ayakkabıcıya ayakkabılarımı tamir ettireceğim.

Pasif : I’ll have my shoes mended by the shoeman. = Ayakkabılarımı ayakkabıcıya tamir ettireceğim.

Aktif : He will get the tailor to make him a suıit. = Terziye elbise yapırtacak.

Pasif : He will get a suit made (by the tailor). = Bir elbise diktirecek.

Aktif : She will make me sing a song for her. = Beni kendisi için şarkı söyletecek.

Pasif : I will be made to sing a song for her. = Onun için şarkı söylettirileceğim.

Aktif : I am going to make you tremble = Seni titreteceğim.

Pasif : You are going to be made tremble. = Sen titretileceksin.

Aktif Soru : Will you make your children shout and cry in front of the guests. = Çocuklarını misafirlerin önünde bağırtıp çağırtacak mısın?

Pasif Soru : Will your children be made to shout and cry in front of the guests? = Çocukların misafirlerin önünde bağırtıp çağırtılacak mı?





Dikkat : Ettirgenlerde soru cümlesi; do, does, did gibi “do” yardımcı fiiliyle yapılır.





6- Let :





Present Tense :

Aktif : The lecturer lets the students ask him questions. = Konuşmacı, talebelerin kendisine soru sormasına izin veriyor.


Pasif : The students are let to ask questions. = Talebelerin soru sormasına izin veriliyor.

Aktif : You should let the boys talk to each other = Çocukların biribiriyle konuşmasına izin vermelisin.

Pasif : The boys should be let to talk to each other. = Çocukların birbiriyle konuşmasına izin verilmeli.

Soru : Would you please let me say what I’d like to say? = Söylemek istediğimi söylememe izin verirmisiniz?


Present Continous Tense :

Aktif : They are not letting me in. = Beni içeri sokmuyorlar.

Pasif : I’m not let in. = Ben içeri sokulmuyorum.

Aktif : The manager is not letting the staff read newspapers during work hours. = Müdür mesai saatleri dahilinde gazete okunmasına müsaade etmiyor.

Pasif : The staff are not being allowed to read newspapers during work hours. = Elemanların mesai saatleri dahilinde gazete okumalarınaına izin verilmiyor.




Present Perfect Tense:

Aktif : We haven’t let the youngsters to be disrespectfull to elderly. = Gençlerin büyüklere karşı saygızız davranmasına izin vermedik.

Pasif : The youngsters haven’t been allowed to be disrespectfull to elderly. = Gençlerin büyüklere karşı saygısız davranmasına müsaade edilmedi.

Aktif Soru : Have they let you to borrow books from the library? = Kütüphaneden kitap ödünç almana müsaaade ettilermi?

Past Tense:

Aktif : The English teacher didn’t let the children misprounce English words. = İngilizce hocası çocukların İngilizce kelimeleri yanlış telaffuz etmesine izin vermedi.

Pasif : The children were not allowed to misprounce English words. = Çocukların İngilizce kelimeleri yanlış telaffuz etmesine izin verilmedi.

Aktif : The doctor let the patients eat nothing but vegetables. = Doktor hastaların sadece sebze yemelerine izin verdi.

Pasif: The patients were let to eat nothing but vegetables. = Hastaların (doktor taraafından) sadece sebze yemelerine izin verildi.

Aktif Soru : Did she let her neighbores make a party yesterday? = Dün komşuların parti yapmasına izin verdi mi?

Futıre Tense :

Aktif :They won’t let you do whatever you like. = Her istediğini yapmana izin vermeyecekler.

Pasif : You won’t be allowed to do whatever you like. = Her istediğini yapmana izin verilmeyecek.

Soru : Will they be let (allowed) to work on their own way. = Kendi tarzlarında çalışmalarına izin verilecekmi?

Dikkat : Örneklerde görüldüğü üzere, çok kez pasif yapıda let yerine allow = izin vermek, müsaade etmek kullanılır.

7- Çift Ettirgenler = Double causatives

I made Semra make Orhan cry. = Ben Semra’ya Orhan’ı ağlattırdım. = Ben Semra vasıtasıyla (by means of Semra) Orhan’ı ağlattım.

The coach made his players make the fans go crazy. = Koç oyuncularına taraftarları çıldırttı. = Koç oyuncuları vasıtasıyla (by means of his players) taraftarları çıldırttı.

The leader made his followers make the society uneasy. = Lider takipçilerine toplumu rahatsız ettirdi. = Lider taraftarları vasıtasıyla toplumu rahatsız etti.

I had my student make his friend apologize. = Talebeme arkadaşından özür dilettim. = Talebem vasıtasıyla arkadaşına özür dilettirdim.

The host had his guests let their spouses dance with others. = Ev sahibi, misafirlerini eşlerinin başkalarıyla dansetmesine izin verdirdi.





8- Üçlü Ettirgenler:

Emre made Arda make Elif have the doctor come. = Emre, Arda vasıtasıyla Elif’e doktoru getirti.

The ambitious woman made his lover make all his friends have their new positions checked. = İhtiraslı kadın aşığına tüm arkadaşlarının yeni durumlarını gözden geçirtti.

The shepherd made the watchdogs make the cattle make the wolves stay far away. = Çoban, çoban köpekleri vasıtasıyla, sürüye kurtları uzakta durdurttu.