26 Ağustos 2007 Pazar

10. Ders - Yardımcı Fiiller

10. Ders - Yardımcı Fiiller

Yardımcı Fiiller – Auxillary Verbs = Helping Verbs

Yardımcı fiilin (auxillary verbs = helping verbs) fonksiyonu, cümledeki ana fiil hakkında anlam (semantic) veya sözdizimi (syntantic) bakımından ilave bilgiler vermektir.

Ana fiil ile yardımcı fiil anlamsal (semantic) yönden birbirinden farklıdır. Yani, cümle içinde her ikisinin fonksiyonu farklıdır.

Yardımcı fiiller esas fiille beraber, eylemin ne zaman yapılacağı hakkında bilgi verir

Yardımcı fiilerin sayısı 3 ( üçtür):

- To be

- To do

- To have


Yukarıdaki üç grup yardımcı fiil aynı zamanda ana fiil olarak da kullanılabilir.


Ayrıca, şu hususlara da dikkat edin :

a) Her cümlede ana fiil ile beraber yardımcı fiil göremezsiniz.

b) Cümlede, eating, running gibi “ing” li fiil (gerund) gördüğünüzde, ayrıca yardımcı fiil de mutlaka vardır.

c) Bir cümlede en fazla 3 (üç) yardımcı fiil olabilir. Örnek :

You should have been watching the news = Haberleri seyretmekte olmalıydın cümlesinde ; (should, have, been) yardımcı fiillerdir. Esas fiil ise, watching sözcüğüdür.



A) A) To be Fiili:


1- Tanım ve Açıklama


Türkçe dilbilgisinde motomot karşılığı yoktur. Türkçede fiilin sonuna eklenen son ekler to be fiilinin karşılığıdır.

İngilizce dilinin en kuralsız fiilidir. Bukalemun gibi kılıktan kılığa girer. İstisnai bir fiildir. Orta derecede hatta ileri derecede İngilizce düzeyine ulaşmak için çok iyi anlaşılması şarttır.

Zamana ve zamire göre birbirine hiç benzemeyen aşağıdaki şekilleri alır:

being, been, am, are, is, was, were

Toparlayalım: her ne kadar sözlükteki anlamı “olmak” ise de, tam karşılığı Türkçe ‘ de cins isimlerin sonuna gelen aşağıdaki eklerdir:

ım-ın-um-sın-sin-dır-dir-dur-iz-ız-uz-siniz-sunuz


“to be or not to be

that is the question”


Shakespeare’in Hamlet piyesindeki bu sözler, “to be” fiiline ün kazandırmış, hatta onu adeta kutsamıştır.


2- Cümle İçinde Kısaltılarak Kullanılırlar.


I am = I’m
You are = You’re
He is = He’s
She is = She’s
It is= It’s
We are = We’re
They are = They’re


3- Tekil isimlerle is, çoğul isimlerle are kullanılır.

He is a boy = O bir (erkek) çocuktur.

She is a girl. = O bir kızdır.

They are workers = Onlar işçidir.

We are your children = Biz senin evlatlarınız.

İstisna : to be fiilinin (I = ben) zamiri için hususi bir şekli vardır: am. Bu kelime sadece I için kullanılır. I daima büyük harf olarak ve noktası yazılır. Bazen resmi olmayan yazılarda I küçük harfle yazılır. O zaman üstünde nokta bulunur. “i” halini alır.

I am (I’m) your admirer. = Ben hayranınızım.

I am coming home = Eve geliyorum. (tavsiye edilmez)


4- Geçmiş Zaman Halleri was ve were Şeklindedir.


Was, am ve is in geçmiş zaman hali;

Were ise are geçmiş zaman halidir.

Yani: was tekil öznelerle, were çoğul öznelerle kullanılır.

Örnekler:

He was our man = O bizim adamımızdı.

She was our leader = O bizim liderimizdi.

They were our enemies = Onlar düşmanımızdı.

I was upset. = Kızgındım.



5- Fonksiyonları


To be fiili etrafımızdaki nesneleri tasvir etmek, niteliklerini,konumlarını belirtmek istediğimizde kullanacağımız temel fiildir.

She is my sister = O benim kız kardeşimdir.

You are my best friend = Sen en iyi arkadaşımsın

You’re so kind. = Çok naziksiniz.


- Hem yardımcı fiil hem de esas fiil olarak işlev görür.

She is walking = O yürüyor, cümlesinde, is yardımcı fiil, walking ana fiildir.

I am teaching you English = Size İngilizce öğretiyorum, cümlesinde am yardımcı fiil, teaching ana fiildir.

She is a lady = O bir hanımdır cümlesinde is asıl fiildir.

He is waiting form me. = O beni bekliyor. is yardımcı fiil, waiting asıl fiildir (ordinary verb)

They are students = Onlar talebedir cümlesinde are esas fiildir.

- Durum (hal) bildirir.

I am so sad now. = Şimdi çok üzgünüm

She is lovely = O enfes birisi

You were in the kitchen, when I came in = Ben içeri girdiğimde, mutfaktaydın.

We will be in Bodrum next week.= Önümüzdeki hafta Bodrum’da olacağız.

Cümleleri bir hareketi değil, içinde bulunulan statik halleri anlatır. .

- Hareket Bildirir

Ancak, bu fiil, belirli anlamı olduğunda continuous (süreklilik gösteren) şekilde de kullanılır. Nitekim, aşağıdaki örneklerde “to be” fiili hal değil, hareket yani dinamizm bildirir.

You are being very rude. = Çok kabalık ediyorsun.

He was being careless = Dikkatsiz hareket ediyordu


6) Aktif Cümleyi Pasif Cümleye Çevirmek İçin Kullanılır (Passive Voice)


İngilizcede Pasif cümleler çok önemlidir. Pasif cümleler bir olayın veya hareketin üçüncü bir kişi ağzından anlatılmasıdır. Aktif cümleyi pasife döndürmek için “to be” fiili kaçınılmazdır.

Aktif cümle : Someone has stolen my wallet = Birisi cüzdanımı çaldı.

Pasif cümle : My wallet has been stolen = Cüzdanım çalındı.

Örnekler :

The bridge was built last year. = Köprü geçen yıl inşa edilmişti.

Milk is used for making butter and cheese. = Süt yağ ve peynir yapmak için kullanılır.

The stolen car has been found = Çalınan araba bulundu.


7- Cümlenin başına getirilerek soru cümlesi yapılır.

You are smiling = Gülümsüyorsun.

Are you smiling? Gülümsüyor musun?

She is talking = O konuşuyor.

Is she talking = O konuşuyor mu??

He was working = O çalışıyordu

Was he working? Çalışıyor mu?


8- “Were”Yardımcı Fiili Dilek Kipi (Subjunktive Mood) Yapımında Kullanılır


If I were a rich man = Ah, bir zengin olsaydım.

If I were you = Senin yerinde olsaydım


9- Bağlaç Yapmak için Kullanılır


The guy who is sitting next to you. = Yanıbaşında oturan adam
The policeman who was chasing the robber = Soyguncuyu kovalayan polis.

The workers who were paid poorly made a strike = Düşük ücret ödenen işçiler grev yaptı.

10) There is, there are, there was, there were


Türkçe'de "var" anlamına gelir . Tekiller ve sayılamayan isimler için “there is” , çoğullar içinse “there are" kullanılır. Böylece: is ve are şeklindeki to be fiili ile meydana getirilirler.

Örnekler :


There is a house in the garden. = Bahçede bir ev vardır.

There are trees in the field. = Tarlada ağaçlar var.


There is no money in my pocket. = Cebimde hiç para yok.

There is a book on the table = Masanın üstünde bir kitap var.

There are students in the garden = Bahçede talebeler var.

Are there flowers in the vase?= Vazoda çiçekler var mı?

How many girls are there in the classroom? = Sııfta kaç kız var.

Geçmiş zaman şekilleri there was, there were; Türkçeye vardı, vardılar kelimeleriyle tercüme edilir.

There was nobody at home = Evde kimse toktu.

There were three teachers in the teachers room. = Öğretmenler odasında üç öğretmen vardı.


11- Dolambaçlı İfadeler (Roundabout ways of saying)


Daha basit olarak, tek bir fiil ile ifade edilebilecek cümleler bazen “to be” yardımcı fiili ile dolambaçlı (roundabout) şekilde söylenir.


Normal ifade To be ile dolambaçlı ifade


Earlier, the world didn’t exist = Earlier, the world was not in existence (Önceleri dünya yoktu)


- This rule doesn’t apply to small companies = This rule is not applicable to small companies.= (Bu kural küçük şirketlere uygulanmaz.)


- We agree with each other = We are in agreement with each other (Birbirimizle anlaşıyoruz.)


- Price hikes indicate inflation = Price hikes are indicative of inflation (Fiyat artışları enflasyon işaretidir. )


- It violates the rules. = It is a violation of the rules.

(Bu kuralların ihlalidir)


- He abused his power = He was abusive of his power

(Gücünü kötüye kullandı)


- I have received your letter = I am in receipt of your letter

(Mektubunuzu aldım.)


- You possessed a big portfolio of securities = You were in possession of a big portfolio of securities (Büyük bir menkul kıymet portföyüne sahiptiniz.)


- Turkey influences other countries = Turkey is influential on other countries. (Türkiye diğer ülkeleri etkiler.)


- Our factory will operate soon = Our factory wil be operative soon. (Fabrikamız yakında faaliyete geçecek.)


- We have to support the poor = We have to be supportive of the poor. (Yoksulları desteklemeliyiz.)


- This word derives from Latin = This word is derived from Latin

(Bu kelime Latince’den alınmadır.)


- He desires (wants) a luxurious llife = He is desirous of a luxurious life. (O lüks bir hayat arzuluyor.)


- The mother attended her daughter in the hospital = The mother was in attendance of her daughter in the hospital. (Anne, kızına hastanede refakat etti.)


- I admit that I erred = I admit that I was in error. (Hata yaptığımı kabul ediyorum.)


- What factors determine the result = What factors are determinative of the result. (Bu sonucu hangi faktörler belirler. )



- Globalization benefit from the breakthroughs in tecnology. = Globalization is benefited by the breakthroughs in technology. (Küreselleşme teknolojideki ilerlemelerden yararlanır.)


- Poverty can promote personal success = Poverty can be promotive of personal success. (Yoksulluk kişisel başarıyı teşvik edebilir.)



- Real estate doesn’t always produce income = Real estate is not always productive of income . (Mülk her zaman gelir getirmez (üretmez).)


- I can swim in deep water. = I am able to swim in deep water. (Derin suda yüzebilirim.)



- We can’t accept your offer = We are unable to accept your offer. (Teklifinizi kabul edemeyiz.)


- The procedures bind every employee = The procedures are binding upon every employee. (Prosedürler, her çalışanı bağlar)



- He may enter this area = He is authorised to enter this area. (O bu alana girebilir (girmeye yetkilidir).)


12) To be fiili ile emir veya istek cümleleri (Imperative)


Be yourself! = Kendin gibi ol, doğal davran, başkalarını taklit etme


Be careful! = Dikkatli ol,


Be on the alert! = Teyakkuz halinde ol


Don’t be foolish! = Enformel konuşmada “saçmalama, aptal olma” anlamında kullanılır


Be my guest = Buyrun.










B) B) To Have


1) Tanımlar ve Açıklama


En yaygın olarak kullanılan ve bilinen anlamında “sahiplik (iyelik)” bildirir.

Üçüncü tekil şahıs halinde “has” şeklini alır. Mesela,
She (he) has a pretty face = Güzel bir yüzü var.

I have much money = Çok param var.

We have some problems = Bazı sorunlarımız var.


2) İkinci ve Üçüncü Hali “Had” Şeklindedir.


They had a big house. = Büyük bir evleri vardı.= Büyük bir eve sahiptiler.

We had lived in different cities. = Farklı şehirlerde yaşamıştık.

3) Yemek, İçmek, Banyo yapmak vs gibi Eylemler için Kullanılırlar.


- We have dinner at 7 o’clock. = Saat yedide akşam yemeği yeriz.


- They have lunch at a restaurant. = Öğle yemeğini lokantada yerler.


- I have a bath every morning. = Her sabah banyo yaparım

- have a say = Söz sahibi olmak

He has the final say in the family.


4- To Have fiiliyle Emir veya istek cümleleri (Imperativs with have )

- Have a look = Göz atmak

Have a look at this report = Bu rapora bir göz at.


- Have a nice day! = İyi günler


- Have a cigarette = Bir sigara al


- Have a drink = Bir içki al.


- Have a rest = İstirahat et.


- Have a sit = Otur





5- To Have fiiliyle Deyimler :


- have’s and have-not’s = zenginler ve fakirler, varlıklılar ve yoksullar

The have’s and have-not’s live together in a society = zenginler ve fakirler toplumda beraber yaşarlar.



6- Hem yardımcı fiil hem esas fiil olarak kullanılabilirler


She has a new car = Onun yeni bir arabası var.

I have some money = Param var , gibi cümlelerde ana fiildir.

I have seen you = Seni gördüm, cümlesinde ise yardımcı fiildir.

She has loved nobody = O kimseyi sevmedi.



7- “Have” Yardımcı Fiil Olarak Perfect Tense Kiplerini Yaratır

Present Perfect Tense

I have been to London many times = Çok kez Londra’da bulundum.

He has seen so many countries = Bir çok ülke gördü.



Present Perfect Continous Tense

I have been learning English for five years = Beş yıldır İngilizce öğrenmekteyim.

He has been working very hard = O çok sıkı çalışmakta.


Past Perfect Tense

I had done my homework before someone visited me = Birisi ziyaret etmeden önce ödevimi bitirmiştim.
Ali was very hungry, because he hadn’t eaten anything for the whole day = Ali çok açtı, çünkü bütün gün hiçbir şey yememişti.


Past Perfect Continous Tense

I was so tired when I came home. I had been walking all the day. = Eve geldiğimde çok yorgundum. Bütün gün yürümüştüm.

He looked so dirty because he had been fixing his car since early in the morning. = Çok kirli görünüyordu çünkü sabaın erkeninden berfi arabasını tamir etmekteydi.


Bu zaman kipleri ilgili bölümlerde incelendiğinden ayrıntıya girmiyorum.

8- Soru Cümleleri Yapar:


Yardımcı fiil olarak soru cümleleri yapar:


Have you got a car ? = Araban var mı?

Have I seen you before = Seni daha önce gördüm mü?

Has he been to the zoo = O hayvanat bahçesine gitti mi?


9- Uzun sorulara kısa yanıtlar


En uzun cümlelere dahi have ile çok kısa yanıtlar verilebilir.


Have you seen your uncle dancing like a professional dancer ? (Amcanın profesyonel bir dansçı gibi dans ettiğini gördünmü?) uzun sorusuna aşağıdaki kısa yanıtlar verilebilir.


Yes, I have veya No, I haven’t


C- To Do



1- Tanım ve Açıklamalar:


Üçüncü tekil şahısta “-es” takısı alır. Geçmiş zamanda “did”, past participle yani 3. halde “done” biçimini alır.

Hem esas (ordinary) fiil olarak, hem de yardımcı fiil olarak görev yapar.

İngilizcede en önemli fiillerden biridir veya en önemlisidir. Hem yardımcı fiil hem esas fiil olarak işlevini biraz ayrıntıya girerek incelememiz yararlı olur.

Esas fiil olarak anlamı yapmak, etmektir. Fakat Türkçeye tercümede “to make” sözcüğünün karşılığı da aynıdır. İngilizce’de tabii ki bu iki kelime arasında farklar var. Dolayısıyla, ne zaman “do”, ne zaman “make” kullanılacağı haklı olarak tereddüt uyandırır. Aşağıdaki bilgiler bu karışıklığı önlemede size yararlı olacaktır.



2- “Do” Fiiliyle Kullanılan Günlük Faaliyetler


- Gündelik uğraş ve işler “do” ile ifade edilir. Dikkat edilirse, bu işler genellikle fiziki bir nesne yaratmaz.


- Job ( İş, görev).


We always do our job properly. = Biz daima görevimizi düzgünce yaparız.


- Work (çalışma).

You did a good work = İyi iş yaptın

- Homework (Ev ödevi)


Students should always do their homework in time. = Talebeler görevlerini daima zamanında yapmalıdır.


- Housework (Ev işi)


My wife hates housework. = Eşim ev işinden nefret eder.


- Ironing (Ütülemek, Ütü yapmak)


She always irons her big brother’s clothes. = Abisinin elbiselerini daima ütüler.

- Do the dishes ( Bulaşık yıkamak )



You love eating, but you dislike doing the dishes. = Yemeyi seviyorsun ama bulaşık yıkamaktan nefret ediyorsun.


- (Do (the) cleaning = Temizlik yapmak)


Who will do the cleaning? = Temizliği kim yapacak ?
- (Do (the) washing up = Çamaşır yıkamak)


Yesterday, my wife did the washing up while I was mending the roof. = Dün eşim ben çatıyı onarırken çamaşır yıkadı.


- (Do (the) shopping = Alışveriş yapmak)


It’s a pleasure to do shopping when you have money in your pocket. = Cepte para olunca alışveriş yapmak bir zevktir.


3- Genellemeler:


Genellemelerde do fiilini kullanılır. Yani, bir faaliyeti tam olarak isimlendiremiyorsanız, do fiiline başvurmanız gerekiyor. Bu durumda aşağıdaki kelimeler kullanılır:

- Something (bir şey, herhangi bir şey)

I want something to eat = Yiyecek (herhangi) bir şey istiyorum.

- Nothing (hiçbir şey)

I have nothing to give you = Sana verecek hiçbir şeyim yok.

- Anything (herhangi bir şey, hiçbir şey)

I don’t need anything = Hiçbir şeye ihtiyacım yok.

- Everything (herşey)

I can do everything to please her. = Onu memnun etmek için herşeyi yapabilirim.


4- Do ile Cümleler

Birçok önemli ifadeler “do” fiilini alır. Bunların çoğu idiomatik yani deyimseldir ve hepsi birbirinden önemlidir. O kadar ki “do” nun bu kullanımlarını öğrenen bir insan İngilizce’de önemli bir merhale almış sayılır.


- How do you do? = Tanıştığımıza memnun oldum.

İlk kez tanışan veya tanıştırılan iki insan birbirine bu sözleri söyler.


- Nothing doing = Yapılacak bir şey yok.

İlgi çekici bir şey yok. Sana yardımcı olamam.

There is nothing doing here. Let’s leave = Burada enterasan bir şey yok. Gidelim

- That will do = Yeter, yeterli, bu kadarı kafi.

That will do. I won’t listen to you anymore= Bu kadar yeter. Seni daha fazla dinlemeyeceğim.

I can give you 100 Tl. Will that do? = Sana 100 TL verebilirim. Yeterli mi?

I am afraid you ,will have to do with a spoonfull of sugar = Korkarım, bir kaşık dolusu şekerle yetinmek zorunda kalacaksın


- It doesn’t do to... = Doğru veya tavsiyeye şayan değil.


It doesn’t do to underestimate the rivals. = Rakipkeri küçümsemek doğru değildir.


- Do better = Daha iyisini yapmak, daha iyi performans göstermek


You have to do better in the next semester.= Gelecek yarıyıl daha iyi çalışmalısın.

You’ve got CC. You could do better than that. = Notun CC. Bundan daha iyisini yapabilirdin.


- Do badly = İşini becerememek, kötü performans göstermek

The company did badly last year. = Şirket geçen yıl kötü performans gösterdi.


Some students have done very badly in the last exam. = Bazı öğrenciler son sınavda çok başarısız oldular.


- Do one’s best = Elinden geleni yapmak veya elinden gelenin en iyisini yapmak.


She did her best to pass the exam = Sınavdan geçmek için elinden geleni yaptı.

Do your best, leave the rest. = Elinden geleni yap. Gerisini bırak (İngiliz özdeyişi).


- Do one’s duty = görevini yapmak


Everybody should do his/her duty. = Herkes görevini yapmalıdır.


- Do it one’s way = Bildiğin gibi yaşamak, yapmak

I did everything my way = Herşeyi bildiğim şekilde yaptım.


- Do military service = askerlik görevini yapmak.


In Turkey, everybody is obliged to do milityary service = Türkiye’de herkes askerlik görevini yapmakla yükümlüdür.

- Do no good = yararlı olmamak

This behaviour will do you no good = Bu davranışın sana hiç yararı olmaz.

- Do harm = zarar vermek

Insects do harm to plants = Böcekler bitkilere zarar verir.

- Do a favour = iyilik yapmak, ihsanda bulunmak.

Do me a favour and shut up. = Bana bir iyilik yap ve sus.

- Do business = iş yapmak, ticaret yapmak

He isn’t a business man. He doesn’t know how to do business = O iş adamı değil. İş yapmasını bilmiyor.

- Do the dance = dans etmek

Come on, let’s do the cha cha = Haydi ça ça yapalım

- Do (one’s) hair = saçını yaptırmak


The same coiffeur is doing my hair for years = Yıllardır aynı kuaför saçımı yapıyor.


- Do repair = tamirat yapmak, tamir etmek


In our factory, we have a department to do the repair of machines. = Fabrikamızda tamirat yapan bir departmanımız var.


- Do kilometres = hız yapmak,


My car can do 130 kilometres an hour.= Arabam saatte 130 kilometre hız yapabilir.


- Do it or leave it = İşine gelirse

The prime minister said to his opponents: “Do it or leave it” = Başbakan, muhaliflere “İşinize gelirse” dedi.


- Do’s and Don’t’s of a matter = Bir konuda yapılması veya yapılmaması gerekenler

He knows the do’s and don’t’s of his job.= Mesleğinde neyin yapılıp neyin yapılmayacağını bilir.


- to have to do nothing with someone or something = Birisiyle veya bir şeyle ilgili olmamak, yapacak işi olmamak

I have nothing to do with you = Seninle alıp veremediğim yok.

This has nothing to do with salesmanship = Bunun satıcılıkla hiç ilgisi yok.

I have nothing to do today = Bugün yapacak hiç işim yok.



- Done = Bitmiş, Tamamlanmış, iyi pişmiş (yemek için)

The chicken is done = Piliç iyi pişmiş.

- Done for = Bitmiş, mahvolmuş, ölmek üzere

The enemy army was done for in Dardanelles = Düşman ordusu Çanakkale’de mahvolmuştu.


- To be done with = Ayrılmak, boşanmak


I’m done with you, baby = Bebeğim seninle işim bitti.


- Done in = bitkin, çokı yorgun


When the work was, over, we were all done in = İş bittiğinde hepimiz bitkindik.


- Well done = Aferin, başarılı iş


The manager appreciated the work of his subordinates and said “ well done boys ”


Müdür astlarının çalışmasını takdier etti ve “aferin çocuklar” dedi.

5- Soru Cümleleri Yapar

Soru Cümlelerinin çoğu “do” fiiliyle yapılır.

Do you like apples? = Elma severmisin?

Did you go to work yesterday?= Dün işe gittin mi?

Have you done with your work? = İşini bitirdin mi?

Didn’t you go to work yesterday = Dün işe gitmedin mi?


6- Cümleyi Olumsuz Yapar

Don’t you speak French? = Fransızca konuşmaz mısın?

Didn’t you watch the news? = Haberleri izlemedin mi?

Haven’t you done your homework? = Ödevini yapmadınmı?


7) Esas fiilin anlamını güçlendirir

You don’t believe me, but I do love you = Bana inanmıyorsun, ama seni gerçekten seviyorum.


Tomorrow is my birthday. Do come to the party = Yarın doğumgünüm. Partiye mutlaka gel.

I did know the answer = Cevabı (kesinlikle) biliyordum.

8) Kısa Yanıt Verilmesini Sağlar

Do ile cevaplar kısaltılır. En uzun sorular dahi “do” sayesinde kısaca ve pratik bir şekilde yanıtlanır.

Did you go to cinema with your friends yesterday evening ?(= Dün akşam arkadaşlarınla sinemaya gittin mi?) uzun sorusuna yanıt ise kısaca şu yanıtlar verilebilir: Yes, I did (=Evet, gittim) veya No, I didn’t (=Hayır, gitmedim).

Do you really like playing football on the field near the forest? (=Ormanın yakındaki tarlada futbol oynamayı gerçekten sever misin?)

Yes, I do (=Evet severim) ya da No, I don’t (=Hayır sevmem) yanıtları verilebilir.

9) To do fiili ile yapılan emir (Imperative) cümleler

To do fiili ile aşağıdaki gibi imperative cümleler yapılabilir.

Get it done! = Bu işi yaptırt, işin yapılmasını sağla

Do it! = İşi yap, bunu yap şeklinde genel bir emir şekli.

Do your own work = kendi işini yap


10) Kibarca Yapılan Öneri, Ricalar ile Vurgulu İstekler

Fiillerin başına “do” getirilerek kibar öneriler, ricalar ve bazen de vurgulu isteklerde bulunulabilir.

Do join the club = Lütfen kulübe katılınız.

Do have some tea = Lütfen çay iç.

Do leave me alone = Beni yalnız bıırak

Do calm down = Sakin ol



D) To Make

1- Tanım ve Açıklamalar

Yardımcı fiil değildir, asıl (ordinary) fiillerdendir. Ama, “do” fiilini iyi anlamamız için onun alternatifi olan “make” fiilini de öğrenmemiz gerekiyor. Üçüncü tekil için “makes” olur. 2. ve 3. haller “made” olur.

Make; yapmak, imal etmek, , inşa etmek, meydana getirmek, yaratmak anlamlarına gelir. Bu fiil, somut bir nesne yaratan faaliyetleri belirtir.

2) To Make Fiiliyle Kurulan Cümleler

Yazı ve konuşma dilinde standart kalıplar olarak kullanılan aşağıdaki ifadeler de çok önemlidir. Bunların çoğu idiyomatiktir. Öğrenilmeleri belli bir İngilizce deneyimini gerektirir.

- To make a product = ürün yapmak, imal etmek

We make textile products = Tekstil ürünleri imal ederiz.

Made in Turkey = Türkiye’de imal edilmiştir.

- To make food = Yemek yapmak.

She makes the food and I serve it. = O yemeği yapar, ben servis yaparım.

- To make a cup of tea/coffee = Çay veya kahve yapmak

Would you make a cup of coffee for me? = Bana bir fincan kahve yaparmısın?


- make sense: Mantıklı olmak

Your words make no sense to me = Sözlerin bana mantıklı gelmiyor.

That makes sense! = İşte bu mantıklı!

It makes no sense to fight everyone = herkesle mücadele etmek mantıksızlıktır.

- To make a mess = Karıştırmak, berbat etmek, işleri arap saçına çevirmek

He made a mess of everything = her şeyi arap saçına çevirdi(karıştırdı).

- To make money : Para kazanmak, para yapmak

A company has to make money to survive in the market. = Bir şirket, piyasada ayakta kalmak için para kazanmalıdır.

-make a deal = Anlaşma yapmak
This is the best deal I have made in all my life. = Bu bütün hayatım boyunca yaptığım en iyi anlaşmadır.


-make a difference =Fark etmek, fark yaratmak


Hard work always makes a difference = Sıkı çalışma daima fark yaratır.


Companies should make a differance in their product design to be competitive in the market. = Şirketler, piyasada rekabetçi olabilmek için ürün dizaynında fark yaratmalıdır.


It makes no difference which method you apply as long as you get the same results. = Aynı sonuçları aldığın sürece hangi yöntemi izlediğin farketmez.


- make a profit / loss = Kar etmek, zarar etmek

In business life you don’t always make profit. Sometimes you make a loss.

- make plan = Plan yapmak

She is making plans for the future = O gelecek için plan yapıyor.

- make an exception = Hariç tutmak, istisna tanımak

I want everyone to abide the rules. I’ll make no exceptions = Herkesin kurallara uymasını istiyorum. Hiçbir istisna tanımayacağım.

- make it : Başarmak, köşeyi dönmek, kurtulmak (Amerikan İngilizcesinde çok yaygın bir deyimdir.)

In Turkey everyone has the chance to make it. = Türkiyede herkesin başarılı olma şansı vardır.

-make statement= Demeç vermek

The minister made a statement on recent issues. = Bakan, son gelişmeler hakkında demeç verdi.

- make arangements = düzenlemek, aranje etmek, hazırlık yapmak

The groom’s family is making arrangements for the wedding. = Damadın ailesi düğün için hazırlık yapıyor.

- make a (telephone) call : telefon görüşmesi yapmak, telefonla konuşmak

She makes (telephone) calls everyday. = Her gün telefon görüşmesi yapar.

- make a decision = karar vermek, karara varmak

A manager has to make important decisions = Bir yöneticinin önemli kararlar vermesi gerekir.

Decision-maker = Karar verme mevkiinde olan.

General manager in a company is a decision-maker.

- make a mistake = Hata yapmak

Make no mistake about it. I am the boss = Bir hataya düşmeyin. Patron benim.

- make (a)noise = Gürültü yapmak

Students often make noise in the classroom. = Talebeler sınıfta sıkça gürültü yaparlar.

- make an effort = Gayret göstermek, çabalamak

The doctor made a last effort to save the patient’s life. = Doctor hastanın hayatını kurtarmak için son bir gayret gösterdi.



- make an excuse = Mazeret bulmak, mazeret beyan etmek

Make no excuse of your mistakes, but correct them = Hatalarınıza mazeret bulmayın, onları düzeltin

- make peace/ war = Barış yapmak, savaş yapmak

Make peace, not war = Barış yap, savaş yapma
-make love = Sevişmek
He made love to her wife = Karısıyla sevişti
- make speech = konuşma yapmak
The President made a televised speech = Başkan televizyonda yayınlanan bir konuşma yaptı.
- make the most of something = Bir şeyden sonuna kadar yararlanmak
A wise invester makes the most of his investment = Akıullı bir yatırımcı yatırımından azami öşlçüde yararlanır.
- make up = telafi etmek, tazmin etmek, makyaj
I have to work hard to make up for the lost time = Kayıp zamanı telafi etmek için çok çalışmalıyım.
Her make up is always awfull = Makyajı her zaman berbattır.
- make up your mind = Aklını başına almak, karar vermek
He made up his mind and decided to accept the offer. = Aklını başına topladı ve teklifi kabul etmeye karar verdi.
- make use of = Yararlanmak, istifade etmek.
You should learn how to make use of your devices. = Aletlerinden istifade etmesini öğrenmelisin.
- make a living = Geçim sağlamak, geçinmek
He makes his living by selling consumer products = Tüketim maddeleri satarak
geçimini sağlıyor.
- make someone do something = Birisine bir şey yaptırtmak
Don’t make me shout at you = Beni kendine bağırtma.
- make fun of = Alay etmek,
He never makes fun of his friends = Arkadaşlarıyla hiçbir zaman alay etmez.
-make sure = emin olmak, güvenceye almak, garantilemek
Make sure that all your friends are decent people = Bütün arkadaşlarının nezih insanlar oluşundan emin ol.
She wants to make sure that her husband is not cheating on her = Kocasının onu aldatmadığından emin olmak istiyor.
- make way = ilerlemek, yönelmek


The soldiers made their way towards the mountains = Askerler dağlara doğru yol aldılar.


- make do = İdare etmek


You have to make do with what you’ve got = sahip olduklarınla idare etmelisin.


-make a film: Film yapmak

Atıf Yılmaz made hundreds of films before he died. = Atıf Yılmaz ölmeden önce yüzlerce film yaptı.

-make a meeting: Toplantı yapmak

We make a meeting every week on Monday. = Her hafta Pazartesi günü toplantı yaparız.

- make comparisons: Karşılaştırma yapmak



She always makes comparisons between her boyfriends = O, her zaman erkek arkadaşları arasında mukayese yapar.


- make distinction = ayırım yapmak


Those who are educated make no distinction among men = Eğitimliler insanlar arasında ayırım yapmaz.

Hiç yorum yok: